Şubat ayının soğuk ve acı geçtiği olurdu da bu kadarını görmemiştim. Takvimler 6-7 Şubatı gösterdiğinde ilk önce gecenin 04:18’inde merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde ki depremle uyandık. Çoğumuzun ilk kez ciddi manada hissettiği bir depremdi. Gecenin kalan kısmını gâh dışarı da gâh içeri de gecirmiştik.O an yapabileceğimiz tek şey sabahın rabbine sığınmaktı. Başka çaremiz de […]
Şubat ayının soğuk ve acı geçtiği olurdu da bu kadarını görmemiştim. Takvimler 6-7 Şubatı gösterdiğinde ilk önce gecenin 04:18’inde merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde ki depremle uyandık. Çoğumuzun ilk kez ciddi manada hissettiği bir depremdi. Gecenin kalan kısmını gâh dışarı da gâh içeri de gecirmiştik.O an yapabileceğimiz tek şey sabahın rabbine sığınmaktı. Başka çaremiz de yoktu. Bitti diye beklerken öğlen sıralarında bu sefer merkez üssü Elbistan olan 7.6 şiddetindeki ikinci bir depremle sarsıldık. Bu sefer sarsılmak bir yana şehir şehir, köy köy yıkılmıştık. Aman Allah”ım! bu ne felaket? Bu nasıl bir âfad? Bu nasıl imtihan? Yer yerinden oynamış, korku üstüne korku, panik üstüne panik… Bir değil üç değil beş değil tam on şehrimiz / 13.5 milyon etkilenmişti. Etkisi sadece bu bölgeyle sınırlı kalmamış tüm ülkeye yayılmıştı. Herkeste hüzün, herkesin boğazında düğüm. “İnsan acı çektiğini hissedince canlıdır, başkasının acısını hissettiğinde ise insandır” sözü aklıma gelivermişti. KARAR MERCİ..! Ülkeyi yöneten hükümet, deprem haberi duyulur duyulmaz saat 05:00 sıralarında kriz masasını oluşturulmuştu. Böylece hangi bakanın hangi şehre gideceği belirlenmiş oldu. İç işleri bakanı Süleyman Soylu deprem alarmının 4.seviyede olduğunu söylüyordu. Bunun anlamı; tehlikenin ve âfatın boyutu çok yüksek demekti. Ardından bütün ülkelerden gelebilecek yardım ve kurtarma ekiplerinin kabul edileceğini kamu oyuna duyurmuştu. Akşam olunca cumhurbaşkanı tarafından 7 günlük yas ilan edilmiş, tüm yurtta ve temsilciliklerde bayraklar yarıya indirilmişti. Deprem bölgesindeki 10 ile diğer illerden valiler çalışma ekipleriyle beraber görevlendirilmişti. DAKİKALAR GEÇERKEN..! Her geçen dakikalar can kayıpları artıyor enkazın büyüklüğü karşısında şaşırıp kalıyorduk. Adına ne desek yerinde olur bilemiyorum. İster kader de ister taktiri ilahi. Fenden, teknikten uzak hatalarla, ihmallarla dolu herkesin vebal içinde kaldığı bir olayı yaşıyorduk. Hepimiz sınanıyorduk. Hüznü ve mutluluğu aynı anda yaşıyorduk. Bir yanımız hüzün bir yanımız umuttu! Ve devletin başı/Cumhurbaşkanı bir kez daha ekranlarda 3 aylığına ohal kararı aldıklarını, her deprem zedeye 10 bin tl verileceğini, isteyenlerin farklı şehirlere taşınıp bir yıllık kira bedellerinin ödeneceğini, Üniversitelerin uzaktan eğitime geçeceğini, KYK’ lara depremzedelerin misafir edileceğinin haberini veriyordu. VE MİLLİ SEFERBERLİK..! “Asrın Felaketi” diye nitelendirilen bu depremde ben devlet olmanın millet olmanın ne demek olduğunu ne kadar güçlü olduğumuzu bir kez daha öğrenmiş oldum. Kurtuluş savaşı yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o yokluk ve kıtlık günlerinde Tekalifi Milliye emirlerinin nasıl ve niçin çıkardığını ve aziz milletimizin seve seve nasıl koştuğunu varını yoğunu nasıl feda ettiğini hatırlayın derim. O gün düşmandan kurtuluş mücadelesi verirken bugünse hep birlikte depremden, enkazdan kurtulma mücadelesi veriyoruz. İşte bugün devletin bütün görevlileri ve yurdum insanı yek vücut olmuş d Valisi,kaymakamı,komutanı polisi, öğretmeni, din görevlisi, sağlıkçısı onlarca sivil toplum kuruluşları ve halkımız el ele vererek karınca misali çalışıp bu enkazın yaralarını sarıyorlar. Sarıyorlar diyorum çünkü bende içlerindeyim ve gözlerimle şahit oluyorum tüm bu yaşanılanlara. Evet gün birlik günüydü. Olay siyaset üstü bir hâl almıştı. Mesele Memleket meselesine dönüvermişti.Hamd olsun Allah’a! Yurdum insanından ben çok dersler aldım. Vefayı, cefayı fedakârlığı, isârı, paylaşmayı, kardeşinin derdiyle dertlenmeyi, göz yaşı dökmeyi ve daha bir çok şeyi ben bu necip milletimden öğrendim. Öğrendiğim bir başka şey de dili dini ırkı ne olursa olsun akan göz yaşlarıyla yardım için uzanan ellerin aynı olmasıydı. Tüm çırpınışlar bir cana can olmak içindi. Milletimiz bunu hep yapmıştır yapmaya da devam edecektir. Rabbim Müslüman Türk milletine sabırlar versin metanet versin, hayırlarını kabul etsin, her türlü afetlerin üstesinden gelmeyi nasip eylesin.(Amin)