Bir Çin atasözü derki; “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, bir asır sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir”. Adem oğlu kainatın öznesidir.Her şey O’nun emrine amade kılınmıştır.Dağlar bile halifeliyi kabul etmezken bunu insan denilen mahluk üstlenmiştir. İnsan, İyiyi güzeli yapıp hayırda yarıştığı müddetçe AHSENİ TAKVİM yani en güzel yaratılış vasfını koruyacak […]
Bir Çin atasözü derki; “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, bir asır sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir”. Adem oğlu kainatın öznesidir.Her şey O’nun emrine amade kılınmıştır.Dağlar bile halifeliyi kabul etmezken bunu insan denilen mahluk üstlenmiştir. İnsan, İyiyi güzeli yapıp hayırda yarıştığı müddetçe AHSENİ TAKVİM yani en güzel yaratılış vasfını koruyacak yok eğer münker-çirkin işler yapıp şer de yarışırsa ESFELA SAFİLİN yani aşağıların aşağısına çevrilecek. Merhum Sinan için kitaplar devşirme olduğunu yazar.Sinan’dan kastım MİMAR SİNAN. Devşirme deyince Osmanlı devletinde yeniçerilere asker toplamak için gayri müslimlerden alınan kişiler anlaşılır.Sinan KAYSERİ de doğmuştur.İstanbul’a çağrılmıştır. Padişah Kanuni Sultan Süleyman döneminde hizmetleriyle ün salmıştır.Öğleki Avrupada özellikke Balkanar ve Anadolu da yaptığı yollar,köprüler, hanlar,hamamlar camiler, minareler gibi eserlerinden dolayı Baş Mimar olarak tanınmıştır. Yaptığı eserlerin 500 yıldır hâla ayakta duruyor olması Sinan’ın yüksek dehasını bizlere gösteriyor. Ben böyle devşirmenin elinden öperim. Hatta ibrik olup eline su dökmek isterim. Neden mi? İlk önce ihtida etmiş,İslamla müşerref olmuş, Müslümanların safında yer almış İslamın sancaktarlığı için hizmet etmiş te ondan. Neden mi? Namlusunu silahını bir kez olsun askerine milletine doğrultmamış da ondan. Neden mi? İlim için külliyeler, ibadet için camiler, temizlik için hamamlar, ırmaklardan geçmek için köprüler, dinlennek için hanlar yapmışta ondan.Yetmez mi? Yakın zamanda tanıdığımız bir başka Sinan da vefatıyla bizleri hüzne boğan kalleş bir saldırı sonucu şehit edilen Anadolunun yiğit evladı SİNAN ATEŞ’ti.Bir insanın ölümü bu kadar ucuz olmamalı.Bir insan bir değerdir. Hem de topluma katma değer sunan bir değer.Nihayetinde bir yaprak daha düşüverdi toprağa.Oysa düşen yaprak değil kandı.Hem de şehit kanı.Kolay yetişmiyor Sinanlar… Her şeyden önce bir babaydı.Tarihini seven ve tarih dersleri veren.Hedefleri vardı bir çok insan gibi.Üküsü vardı.O’nun ülküsü ilk kez ocaklarda öğrendiği TURAN’dı.Yaşanılan entrikaları bilmem, bilemem.İç kavgaların içteki çekişmelerin önüne geçmek için illada kafes sistemi yahut kardeş katli gibi bir uygulamaya gidilmesi günûmüz demokrasi anlayışında ne derce örtüşür sormak, sorgulamak gerek.Sadece ölen-öldürülen Sinan değildi…Onunla birlikte ailesi sevenleri de ölüverdi.Davasına gönül veren dava erleride yıkıldı. İnsanı asıl yıkansa ölüm değil sahipsizlik ve vefasızlıktı. Zulûm ve haksızlıklar karşısında yürekler sızlıyorsa ben ona vicdan sesi derim ve kulak veririm o sese.Vicdanım bu elim olaydan rahatsız olduğunu söyler. Ne hazindir ki henüz Sinan’ın yüreklerde yanan ateşi sönmemişken akla gelen sorular beynimi zorluyor. Kim? Neden? Niçin yapmış olabilir? Bu soruların cevabı ilk günden mutlaka verilmeli değil miydi? Doğrusu,yetkili kurumların sessizliğe bürünmesini yadırgadığımı söylemem lazım. Bu sessizlik şüphelerin artmasına aidiyat duygusunun zayıflamasına neden olmuştur. Yoksa çok Muhsinler çok Sinanlar meçhule gider. Aslında Sinanlar, Muhsinler hiç bir zaman yalnız değildi. Onlar hep toplumla iç içe yaşamış, milletle beraber yürümüşlerdi. Ölüncede millet onlarla yürüdü.Yürümekle kalmadılar hem omuzlarda hem gönüllerde taşıdılar. Hulâsa; pandemi reklamındaki slogan gibi “BU SON OLSUN , BU SON OLSUN” diyor, kanı toprağa düşen, sevdası vatan olan tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.