Acıbadem Kayseri Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Semiha Urvay, akciğer kanserini tetikleyen en büyük etkenin sigara olduğunu söyleyerek, “Sigara, akciğer kanserine yüzde 90 oranında sebep olmaktadır” dedi.
Acıbadem Kayseri Hastanesi’nden Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Semiha Urvay, sigara içiminin akciğer kanserine yüzde 90 oranında sebep olduğunu belirterek, vatandaşlara uyarılarda bulundu. Akciğer kanserinin en ölümcül kanser olduğuna dikkat çeken Urvay, sigaranın yaygın kullanımı ile birlikte akciğer kanserinin en ön sıralarda yer aldığının altını çizdi.
Akciğer kanserine yakalanmamak için sigaradan uzak durulması gerektiğinin altını çizen Semiha Urvay, “Sigara içmeyelim, içirtmeyelim. Sigara içilmediği halde içen birinin yanında uzun süre kalmak duman maruziyeti nedeni ile akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Akciğer kanserinin en önemli nedeni sigara ama onun dışında başka etkenlerde akciğer kanserine sebep olabilmektedir. Bizim asbest dediğimiz, özellikle İç Anadolu’da Nevşehir, Kayseri yöresinde sıklıkla görülen bir toprak maruziyeti hem akciğer kanserine hem de akciğer zarı kanserine sebep olabilmektedir. Yine bazı meslek gruplarında çalışan, özellikle boyacılar, tamirciler, kömür madenlerinde çalışan kişilerde de mesleki maruziyet sonucu akciğer kanseri riski artabilmektedir.
“Akciğeri tanımanın en önemli yolu, akciğer tomografisidir”
Akciğer kanserinden korunmanın en önemli yolunun, sigaradan uzak durmak olduğunu ifade eden Dr. Urvay, “Akciğer kanserinin genel olarak bulguları; öksürük, nefes darlığı, ağızdan kan gelmesi, göğüs ve sırtta ağrılar, kilo kaybı ve iştahsızlıktır. Kanseri eğer erken dönemde yakalanmazsa kanserin sıçradığı bölgelerde yani belde, kalçada ve sırtta ağrı gibi bulgular ortaya çıkabilir. Beyine etki etmesi durumunda ise baş ağrısı, baş dönmesi, kolda ve bacakta güçsüzlük gibi bulgular yapabilir. Birçok hasta da bize başvurduğunda üst solunum yolu enfeksiyonu ya da zatürre tedavisi görmüş, ardından bir şekilde atlatmış ve geç tanı almış olarak gelebiliyor. O yüzden özellikle sigara içimi yoğun olan kişilerde bu tür şikayetler varsa her zaman akciğer kanseri akılda bulundurulmalıdır. Akciğeri kanserini tanımanın en iyi yolu, akciğer tomografisidir. Belirli bir yılın üzerinde yoğun sigara içen kişilerde akciğer kanserini tanıma amaçlı, tomografi önermekteyiz” diye konuştu.
“İçilen sigaranın miktarı da önemli”
Akciğer kanseri, erken evresindeyse cerrahi müdahale ile tedavi edildiğini ancak ileri seviyede ise ilaç tedavisine başvurulduğunu dile getiren Semiha Urvay, “Sigara içimi hem miktar olarak hem de içilen yıl olarak bizim için önemli. Örneğin bir kişi günde 1 paket sigara içiyor ve 20 yıl içmişse biz bunu 20 yıl çarpı 1 paketten 20 paket yıl olarak değerlendiriyoruz. Ancak 1 kişi günde 3 paket içip, 20 yıl içiyorsa 20 çarpı 3 yani 60 paket yıl olarak değerlendiriyoruz. Yani sigara içilen süre ve miktarla kanser riski artmaktadır ve 20 paket /yıl sigara üzerinde öyküsü olanlarda akciğer kanseri taraması önermekteyiz. Akciğer kanserinde temel olarak 2 yöntem ile tanı koyuyoruz. Birincisi bronkoskopi dediğimiz işlem ile burada eğer kitle bizim bronş adını verdiğimiz, akciğerdeki solunum yollarına yakınsa buraya bronkoskopi ile girerek oradan biyopsi alınmasıdır. İkinci olan yöntem de kitle ana merkezde bronşlara yakın değil de daha çok akciğer zarı dediğimiz dış kısma yakınsa dışarıdan bir iğne ile girilerek biyopsi alınır. Eğer hasta erken evredeyse cerrahi veya radyoterapi dediğimiz tedavi yöntemlerini uyguluyoruz. Eğer hasta ileri evrede ve kemik karaciğer, beyin gibi başka organlara yayılmış iken karşımıza gelirse ana tedavi yöntemimiz ilaç tedavisi olmaktadır. Maalesef akciğer kanserine çoğunlukla erken dönemde tanı koyamıyoruz. Çünkü lezyonlar, cerrahi olacak kadar küçük iken genellikle semptom vermiyorlar” ifadelerini kullandı.
“Birçok hasta ilk tanıyı, ilerlemiş evrede alıyor”
Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Semiha Urvay, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Maalesef ki, akciğer kanserinde erken teşhis oranı çok düşük. Yeterince tarama testi yapılmadığı için ancak şikâyetler başlayınca doktora gidiliyor, o zaman da kanser ileri evrede yakalanıyor. Bu da bizim tedavi başarımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Erken teşhiste cerrahi ya da radyoterapi uyguluyoruz. İlerlemiş evrede kemoterapi, immünoterapi ya da hedefe yönelik ilaçlar dediğimiz yeni moleküller ile tedavi yapılmaktadır. Bu tedavilerin seçiminde tümör tipinin ve genetik yapısının belirlenmesi çok önemlidir. Bu nedenle tüm hastalarımızda mutlaka biyopsi almakta ve bazı durumlarda biyopsiyi yenilememiz gerekmektedir. Tedavi tümörünün tipine göre yapılır. Uygun hastalarda, iyi bir tedavi ile çok daha iyi sonuçlar ve yaşam süreleri elde edebilmekteyiz.”