Her yolculuk, her göç hicret değildir. Felsefesi ve kutsalı olan göçler hicrettir. Tarih birçok kitlesel göçlere tanıklık etmiştir ama onlara; göçenlere muhacir, karşılayanlara Ensar ve bu yolculuklara hicret adını vermemiştir. Ve hicret İslam´a ait bir kavramdır. Yahudilik, Hıristiyanlık ya da başka bir inanç ve kültürde yer almaz: Hicret kavramı. Hicret bir ibadettir. İnsanların isteğine bırakılmış […]
Her yolculuk, her göç hicret değildir. Felsefesi ve kutsalı olan göçler hicrettir. Tarih birçok kitlesel göçlere tanıklık etmiştir ama onlara; göçenlere muhacir, karşılayanlara Ensar ve bu yolculuklara hicret adını vermemiştir. Ve hicret İslam´a ait bir kavramdır. Yahudilik, Hıristiyanlık ya da başka bir inanç ve kültürde yer almaz: Hicret kavramı.
Hicret bir ibadettir. İnsanların isteğine bırakılmış bir eylem değildir. Hemen hemen tüm peygamberlerin hayatında var olan nebevi davranış biçimidir. Yaşadıkları kavimlerde/ülkelerde egemen olan peygamberler (Davut, Süleyman) ve hicret etmeye vakit bulamadan şehit edilenler (Zekeriya, Yahya) hariç; sosyal, inançsal ve ilahi bir emir olarak gerçekleştirilmiştir: Hicret.
Hicreti zorunlu kılan hallerin başında şirkin egemenliği gelmektedir. Ayrıca orada dinin emirlerini yerine getirme imkânının ortadan kalması, davet ve tebliğin engellenmesi hicretin ana nedenlerindendir. Hiçbir peygamber şirkin egemen olduğu toplumlarda torun sahibi ol(a)mamıştır. Belki oğulları kızları olmuştur ama torunları olmamıştır. Çünkü torunları olacak kadar zamanları olmamış, o aman dilimi kadar şirke ve küfre rıza göster(e)memişlerdir. Davet, tebliğ, mücadele; Hicret. Bu kutlu eylem yalnızca peygamberlerin değil peygamberlerin getirdiklerine iman edenlerinde bir sorumluluğu ve davranış biçimidir; Ashab-ı Kehf örneğinde olduğu gibi.
Dinin ilkelerinin egemen olmadığı toplumlarda; mezara kadar yerleşik hayat sürmek ve Müslümanca yaşayıp ölmek pek mümkün değildir. Çünkü şirk sistemleri ve onun kurucu ve koruyucuları buna izin vermemişlerdir. Peygamberler ve onların takipçileri ilahi emirleri hayata geçirmek isterken diğerleri bunu kendi sapık sistemleri için bir tehdit ve tehlike olarak göreceklerdir/görmüşlerdir.
Kavim göçleri ile hicreti birbirinden ayıran faktörler vardır. Kavim göçleri genelde sulak ve geniş tarım arazileri elde etmek, köle ve esir sahibi olmak, zengin kaynakların sahibi olmak ve yeni yurtlar elde etmek için yapılmıştır. Haçlılar ve Moğollar örneğinde olduğu gibi daha çok köleleştirmek üzere gerçekleştirilir özgürleştirmek üzere değildir.
Ama hicret özgürleştirmek için gerçekleştirilir; insanı, inancı ve tarihi. Evet, hicret bir özgürlük hareketidir. Öncelikle ruhlara, karaktere, zihinlere ve insan olmaya özgürlük; sonra diğer maddi ve manevi değerlere.
Kur´an bir çok ayeti kerimede hicret olayına yer verir ve onu öne çıkarır. Bu eylemi dinin şartlarından biri olarak kabul eder. “Onlar ki inandılar, göç ettiler. Allah yolunda cihad ettiler” ifadesiyle; iman, hicret ve cihad yan yana Müslümanların özellikleri olarak anılmıştır. Hicret etmeyenler ise “Nefislerine yazık eden kimseler ve gidecekleri yerin cehennem” olduğu belirtilerek kınanmaktadır.
Hicret edenleri ise övmüştür Allah. Son nebinin önderliğinde gerçekleştirilen, çağ açıp çağ kapayan: Hicret. Bu hicreti gerçekleştiren Müslümanlara; Allah kahramanlar, yiğitler, korkusuzlar gibi isimler değil; onlara muhacir onları kabul edenlere ise Ensar unvanını layık görmüştür.
Çağlar üstü ve küresel bir iman/ibadet/eylem; Hicret Hedefleri olan bir eylemdir; Hicret. Hicret Müslüman olarak kalabilmeyi başarmaktır.