Hani “Siber Saldırı” diye bir cümle vardır. Bu saldırının diğer saldırı tiplerinden daha öldürücü olduğu bir gerçektir. Siber saldırı “bilgi sistemlerini, bilgisayar ağlarını, altyapıları veya kişisel bilgisayar cihazlarını hedef alan herhangi bir saldırgan manevradır.” Siber saldırıya bir de militarist boyut eklenince; tamamen imha etmeye, yok etmeye dönüşecektir. Siber saldırı hedefi tamamen imha etmeye yönelik bir […]
Hani “Siber Saldırı” diye bir cümle vardır. Bu saldırının diğer saldırı tiplerinden daha öldürücü olduğu bir gerçektir. Siber saldırı “bilgi sistemlerini, bilgisayar ağlarını, altyapıları veya kişisel bilgisayar cihazlarını hedef alan herhangi bir saldırgan manevradır.” Siber saldırıya bir de militarist boyut eklenince; tamamen imha etmeye, yok etmeye dönüşecektir.
Siber saldırı hedefi tamamen imha etmeye yönelik bir saldırıdır. Hedefin, bilgi inanç sistemlerine, paydaşlarına, kurumsal yapısına ve şahsına yönelik; acımasız kahredici bir saldırıdır. Bu saldırı hedeflerine yönelik, kesintisiz olarak devam etmektedir. Gerektiğinde militarist yüzünü de göstererek daha da ölümcül olmaktadır.
Militarist siber saldırının hedefinde; Türkiye’de ve dünyada Müslümanlar bulunmaktadır. Bu saldırının rengi, renksiz (bir rengi yok) ama kimliği sekülerizmdir. Yani militarist siber seküler saldırı. Küresel (doğu ve batı) egemenler inançları renklerle tanımladılar. İslam ve Müslümanlar da yeşil rengiyle ifade edildi. Bu tanım ve ötekileştirme yüzyıllardır varlığını sürdürse de; soğuk savaşın sona ermesiyle! Sözde yeni bir düşmana ihtiyaç duyuldu ve bu düşman, yeşil ile renklendirilerek İslam oldu. Daha da açık edildi.
Türkiye’de İslam dininin mensupları yani Müslümanlar; yeni bir militarist seküler siber saldırıyla karşı karşıyalar. Haftalardır gündemde tutulan ve tam bir siber saldırı tarzı olan militarist sekülerizm; henüz yargı tarafından sonuçlandırılmamış ve yargıda olan, “küçük yaşta bir kız çocuğunun nikâhlanması” olayı üzerinden; kendisini hâkim ve savcı yerine koyarak; suçlu olarak ilan ettikleri kimseleri infaz etmektedirler. Hem de hiçbir ahlaki sınır tanımadan. Neden? Çünkü hedeftekiler dindar görünümlü insanlardır.
Seküler saldırganlar ortadaki olayın suç boyutunu aşarak, tarafların inanç kimliği üzerinden İslam dinine Müslümanlara saldırmaktadırlar. Bu olay üzerinden bir mevzi kazanarak, alan hâkimiyeti kurmuşlar ve sosyolojik üstünlüğü de elde ederek; Müslümanların kutsallarına ve mevcut yasaların verdiği kişisel ve örgütlenme özgürlüğünü hiçe sayarak saldırılarını sürdürmektedirler. Nefret suçunu üstlenerek; ahlaki ve yasal olmayan bu saldırılar karşısında; mevcut iktidar sessizliğe bürünmüştür. Militarist siber seküler saldırgan oyun kurucuların; oyunlarına destek verir bir hale düşmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığının Cuma hutbesi de farkında olmadan; azgın azınlığın değirmenine su taşımıştır. Oluşturdukları toplumsal baskı cami içlerine kadar taşınmıştır.
Siber saldırganlar “İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındayken dini nikâhla evlendirdiği kızı” gibi ötekileştirici tanımlamaları ile toplumsal olmayan ve bireysel suç kategorisinde olan yani “6 yaş nikah olayının” tarafları belli olduğu halde; tarafların kişiliklerini, inançlarını, kurumlarını, aidiyet duydukları üst kurum kimliklerini; aşağılayarak, ötekileştirerek; hem ahlaki, hem insani ve hem de yasları hiçe sayarak suçlu ilan etmişlerdir. Suç ve nefret suçu işlemişlerdir.
Militarist siber seküler saldırganlar, kendilerini durduracak ahlaki ve yasal bir irade görmeyince; bulundukları her yerde/makamda; Müslümanların kutsallarına saldırmayı sürdürmektedirler. Bunun bir örneği de “Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Sanat ve Tasarım Fakültesi Öğretim Görevlisi ve Birgün Gazetesi yazarı Uğur Kutay’ın” Hz. Muhammet Mustafa (sav) peygamberimiz üzerinden; Müslümanlara ve İslam’a salyalı ağzıyla saldırmasıdır.
Tarikatlar, cemaatler, vakıflar ve dernekler kapatılsın diye; ahlaksızca seslerini yükseltenler karşılılarında; ahlaktan, insanlıktan ve yaslardan yana olanların güçlü duruşlarını görmedikleri ve seslerini işitmedikleri için; siber seküler saldırıları devam etmektedirler.
Sonuç olarak; söz konusu bu olayda; Hiranur vakfı yalnız bırakılmıştır. Üst kurumu olan “İsmail Ağa cemaati/kurumu” potansiyel suçlu ilan edilmiştir ve itibar suikastına uğramıştır. İslam’a ve dine yapılan hakaret ve saldırılar karşılıksız kalmıştır. Yargı ve yürütme baskı altına alınmaya çalışılmıştır.
Suç ve suçlu yarıştırmak ahlaki olmayan bir haldir. Ama şu bilinmeli ki sekülerizmin cinsel ahlakı yoktur. Ve İslam mazlumlara da zalimlere de kimliğini sormaz; hesap sorar!