HAYATI YAVAŞLATMAK VE SİVİL TOPLUM F. Yılmaz ALTUNÖZ “Zaman geçmiyor” sözü, dünyaya niçin geldiğinin farkında olmayanlara ait bir sözdür. “Zamanın nasıl geçtiğini bilemiyorum” sözü zevk, haz ve hızla zamanı tüketenlerin sözüdür. “Acele etmeye gerek yok” sözü, tembellerin sözüdür. Bir de “zamanla yarışamazsın yavaş ol” diyenler, akan zamaniçerisinde hayatı yavaşlatanlardır.Hayatı yavaşlatmak, yaşam süresi içerisinde istenilen kaliteli, […]
HAYATI YAVAŞLATMAK VE SİVİL TOPLUM
F. Yılmaz ALTUNÖZ
“Zaman geçmiyor” sözü, dünyaya niçin geldiğinin farkında olmayanlara ait bir sözdür. “Zamanın nasıl geçtiğini bilemiyorum” sözü zevk, haz ve hızla zamanı tüketenlerin sözüdür. “Acele etmeye gerek yok” sözü, tembellerin sözüdür. Bir de “zamanla yarışamazsın yavaş ol” diyenler, akan zamaniçerisinde hayatı yavaşlatanlardır.Hayatı yavaşlatmak, yaşam süresi içerisinde istenilen kaliteli, başarılı ve verimli süreçten uzak olmak/kalmak demektir. Bu daha çok egemen güçlerin kullandığı yöntemdir.
Egemen güçler tarafından yönetilen medya, istihbarat birimleri ve ilahiyatçılar ve de STK temsilcileri hayatın yavaşlatılmasında; herkesin fark edemeyeceği rollere sahiptir. “Pleybek” diye bir tanım vardır. Bir şarkı çalınırken, o şarkıyı söylemediği/seslendirmediği halde, seslendirmeye uygun olarak çeşitli mimik ve hareketlerle o anda söylüyormuş gibi yapmaya; pleybek denir. İşte egemen güçlerin kontrolündeki toplumsal kontrol araçları; toplumsal talepleri sanki takip ediyormuş gibi bir rol üstlenmelerine rağmen, gereğini yerine getirmemeleri; hayatı yavaşlatmaktır.
Hayatı yavaşlatmak en tehlikeli ve en sinsisi olsa gerek. Kitleler pek te bu davranışın farkında olamazlar. Çünkü her şey ve herkes üzerine düşeni yapıyor gibi görünecektir. Geciken adalet, adalet değildir gerçeğinden hareketle; zamanında yerine getirilmeyen ihtiyaçlar, hak ve talepler; hızla akıp giden zaman içerisinde hayatı yavaşlatmak; başaramayan, tembelliği yaşam tarzı haline getiren, ümitsiz, endişeli ve yarınlara güvenle bakamayan karakteri beraberinde getirecektir. Bu hal hedefsiz ve herşeyi akışına bırakan, bir başka ifadeyle rüzgârın önündeki yaprak gibi iradesini terk etmiş, güce teslim olan toplumları oluşturacaktır.
Hayatın yavaşlatılmasına en çarpıcı ve etkili örnek olarak Sivil Toplum Kuruluşları (STK) verilebilir. Her ne kadar hayatı bireysel yaşamak postmodernizmin beraberinde getirdiği ve egemen güçlerin istediği bir halse de; yığınları bir sürü psikolojisi çerisinde bir arada tutarak yönetmek daha da kolaydır ve istenilendir. İşte burada STK’lar devreye alınır. Sendikaların aldığı isimler vardır. Sarı sendika gibi. Sarı sendika “işverenin gizli denetiminde bulunan sözde sendika. Sarı sendika, işçiden çok işverenin menfaatlerini kollayan, sermaye çevreleriyle iş birliği içinde bulunarak çalışanların haklarının alınmasına yönelik hareketleri engelleyen ve kısıtlayan sendikadır.”Ötekileştirilmiş etnik ve dini kesimlerin veya sosyo-ekonomik hakların elde edilmesine yönelik kurulan, sözde STK’lar hayatın yavaşlatılmasında roller üstlenirler. Bunları adı sendika olduğu gibi herhangi bir parti, dernek ya da vakıf olması da söz konusudur. Hayatı yavaşlatanlar egemen güçler adına pleybek yapanlar olduğu gibi; çıkarcı, yeteneksiz ve muhteris kimselerinde olması söz konusudur.
Hayatın yavaşlatılmasına dikkat etmek gerekir. Onun içinde yaşanılan zaman hızla akıp gitmektedir. Hayatı hiç kimseye ihale etmemek insanın varlık nedenidir. Hele de o insan Müslümansa…
İşi zamandan/vakitten daha çok olanlarda vardır. Onlar isyan ahlakının üyeleridir. Ne şeytan, ne nefis, ne korku, ne de makam; onların hayatını yavaşlatamaz. Aksine hızı olur… Hele de o insan Müslümansa…