Şair’in“Seni dağladılar değil mi kalbim?” dediği yerdeyim. Fakat dağlanan sadece kalbim değil, tüm benliğim. Aradığım şey batıl toplumda kaybettiğimiz hak kimliğim. İnsanların aramaktan aciz olduğu bir dönemdeyim. Zihnimdeki fikirler derin, keşke kulağı olsaydı yerin. Gözümü açıp kapattığımda kanatlansaydı özgür Filistin. Ancak kanatlanan yarım kalmış dünyalar, ertelenmiş sevdalar, daha doğmamış masumlar ve beklentiye girmeden beslenen umutlar. […]
Şair’in“Seni dağladılar değil mi kalbim?” dediği yerdeyim. Fakat dağlanan sadece kalbim değil, tüm benliğim.
Aradığım şey batıl toplumda kaybettiğimiz hak kimliğim. İnsanların aramaktan aciz olduğu bir dönemdeyim.
Zihnimdeki fikirler derin, keşke kulağı olsaydı yerin. Gözümü açıp kapattığımda kanatlansaydı özgür Filistin.
Ancak kanatlanan yarım kalmış dünyalar, ertelenmiş sevdalar, daha doğmamış masumlar ve beklentiye girmeden beslenen umutlar.
Bizi bekleyen büyük imtihanlar var. Çünkü Yusufça kurtarılmayı bekleyen cevherler, Eyyübçe sabreden yürekler var. Ortada Bedir misali bir meydan var.
Azlar ve çoklar karşı karşıyalar. İslam’a âmâ kalan zihinler var. Gök kubbenin beraberinde ruhları da titreten feryatlar, duyulmayı bekleyen zayıf nidalar var.
Bu kadar varın içinde neden biz yokuz?
Evlerimizde çocuklara zarar verebilecek şeyleri, ulaşamayacakları yerlere koyardık. Gazze’de çocuk işi olan ölümü, savaşı, bombayı neden yüksek raflara koymak aklımıza gelmedi? Bizler ne ara bu kadar sığ düşünür olduk?
Düşüncelerimiz de Filistin halkı gibi dış güçlerin etkisiyle küçük bir alana mı sıkıştırıldı? Kendi kazancıyla kendini katleden bir ümmete nasıl dönüştük?
Ben sömürgenin sadece maddi cisimlere somut cevherlere karşı yapıldığını biliyordum.
İnsanların soyut hazinesi, manevi terazisi olan duyguları da sömürebileceklerini hiç düşünmemiştim.
Peygamber efendimiz” Kudüs’e gidin şayet gidemeyecek iseniz kandillerini yakmak için zeytinyağı gönderin.” buyurmuşlar.
Kudüs artık kandillerle aydınlanmadığı için mi bu kadar esnek davranıyoruz? Davamızı bu yüzden mi diri tutamıyoruz?
Bizler biliyoruz ki her doğan gün ile kutsal coğrafyaya cefa da doğuyor.
Bir avuç insan tüm ümmetin vazifesini üstleniyor. Geri kalan müminler de ayakta mışıl mışıl uyuyor. Uyanık olanlar da meşgul.
Hristiyanlar Filistin’e yapılan baskılardan dolayı Noel kutlamazken bizim Müslümanlar onların bayramını idame ettiriyor.
İşini acı kısmı ise Hristiyanların bizim din kardeşlerimizin yasını tutuyor olması. Bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarpıyor, bu soykırımın inanç değil insanlık meselesi olduğu.
Ve fark ediyoruz ki, ummadık taş başı gerçek anlamda yarıyormuş.
Taşı gediğine koyduğumuz, zedelenmiş kimliğimizi bulduğumuz, özümüze döndüğümüz günlere…