İnsanların karşılaştığı birçok sorun vardır. Bunlardan birçoğu geçici olabilir ve kısa vadede çözüme kavuşabilir. Ama bazıları da vardır ki kalıcı ve çok ciddi olumsuz etkileri söz konusudur. Siyasi partilerin belki inanarak, belki oy kaygısı ya da başka nedenlerle İslami söylemler de bulunması bu sorunlardan kalıcı ve onarılamaz boyutta olanlardır. Ama bu daha çok iktidarda olan […]
İnsanların karşılaştığı birçok sorun vardır. Bunlardan birçoğu geçici olabilir ve kısa vadede çözüme kavuşabilir. Ama bazıları da vardır ki kalıcı ve çok ciddi olumsuz etkileri söz konusudur. Siyasi partilerin belki inanarak, belki oy kaygısı ya da başka nedenlerle İslami söylemler de bulunması bu sorunlardan kalıcı ve onarılamaz boyutta olanlardır. Ama bu daha çok iktidarda olan partiler için geçerlidir.
Türkiye gibi laik bir anayasa ve kanunlara sahip bir ülkede; İslami bir düzen/yönetim talep etmek ve bu doğrultuda çalışmalar ortaya koymak suçtur.Bireyler böylesi bir talepte bulunamazlar ve bu doğrultuda çalışma yapamazlar. Laik anlayış dinleri bir vicdani olay ve ibadetten ibaret gördüğü için; halkın vicdanını rahatlatmak ve ibadet ihtiyacını karşılayacak tedbirler alırlar. İslam ve diğer dinlerin yönetime/yönetmeye yönelik varlıklarını kabul etmez ve yok sayar.
Siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ve bu partilerin yönetim kademelerinde ve içerisinde her inançtan ve düşünceden insanın bulunması kaçınılmazdır. Partililer kendi inanç ve düşünceleri çerçevesinde; kendilerine özgü, yasalara aykırı olmamak şartıyla bir yaşam ortaya koyabilirler. Ama inançlarının renginin toplumsallaşmasına izin verilmez. Çünkü her sistemin kırmızı çizgisi vardır. Ve beraberinde getirdikleri açmazları ve sorunları vardır.
İslami olmayan ve yasalarla korunmuş bir sistemin açmazlarına İslami bir söylem de bulunmak isabetli bir yaklaşım değildir. İslam bir bütündür. Kendine ait yasa ve kuralları vardır. İslami bir yaşamın mümkün olabilmesi dinin unsurlarıyla faaliyette olmasını gerektirir. Sorunlara bölük parça çözümler sunması düşünülemez.
Büyük günahların işlenmesinin yasalarla korunduğu bir coğrafyada; günahlara ve suçlara karşı İslami bir söylem geliştirmek; sağlıklı bir yaklaşım değildir. Akıl, din, can, nesil ve mal emniyetinin sağlanamadığı ve korunamadığı bir coğrafyada; Faiz, kumar, sarhoş ediciler, zina ve diğer günahların yasalarla önünün açıldığı bir ülkede; suç oranları her geçen gün artacaktır. Ahlak ve adalet ortadan kalkacaktır. Bu çerçevede İslami söylemlerle ülkeyi yönetmeye kalkmak; sonuçları ciddi olan bir sorun oluşturacaktır.
Laik bir ülkede İslami kimliği öne çıkararak ülkeyi yönetmeye kalkmak; ülkede ortaya çıkan tüm olumsuz ve başarısızlıkların faturasını dine/İslam’a kesmeyi beraberinde getirecektir. Ahlaksızlığın, adaletsizliğin, hırsızlığın, yolsuzluğun, şiddetin, fuhşun ve tüm kötülüklerin önlenemeyişinin faturası şahıslar üzerinden dine kesilecektir.
Bu ülkede faiz üzerinden tartışmalar yaşandı. Faizin çirkinliği noktasında “Nas” yani kesin Kuran’ın ayetleri ve Hadisler var denilerek Faiz oranın en aza düşürülmesi yoluna gidildi. Elbette İslam faizi haram kılmakta ve haksız kazancı yasaklamaktadır. Doğru bir karardı. Ancak gelinen noktada ekonomi düzelmedi. Başarısız olundu. Ve nas var diyerek faize karşı çıkan aynı yöneticiler tarafından faiz yeniden yükseltilmeye başlanıldı. Bunun gibi İslami söylemlerde bulunmalarına rağmen, bireysel ve ailevi yaşamlarında, ikili ilişkilerinde ve davranışlarında, ekonomik ve hukuki faaliyetlerinde; Müslümanca davranışı ilke edin(e)meyen partililer; insan üzerinde telafisi imkânsız problemlere yol açmaktadır. Bu hal ister farkında olunsun ister olunmasın; ister oy kaygısı ister makam sevdası için olsun “dinin rüşvet olarak” verilmesidir.
Bu tablo halkın dine, imana ve Müslümana olan güvenini sarsmaktadır. Dinin insanın karşı karşıya kaldığı sorunları çözmekte yetersiz kaldığı imajını beraberinde getirmektedir. Muhataplarını başka (ateizm, deizm, narsisizm, şovenizm gibi) arayışlara itmektedir.
Yeryüzü İslam’a muhtaçtır bunu net bir şekilde söylemeliyiz. Batılı ve doğulu ideolojilerin insanlığın sorunlarını çözmekten çok uzak olduğunu; son 300 yıl gözler önüne serdi. İslami değerler rüşvet verilmeden, topluma ulaştırılmalıdır. Elbette Müslüman bir kadın ve erkek mesleği, konumu, kariyeri ne olursa olsun dinini yaşamaya gayret gösterecek ve iyi bir Müslüman olacaktır/olmalıdır.
Ak Parti hakkın ve halkın taleplerini yerine getirme noktasında üzerine düşeni yerine getirmelidir. Ancak dinin temsilcisi rolünü üstlenmemeli ve kendisine bu rolün verilmesine izin vermemelidir. Aksi takdirde sistemin ve kişisel zaafların beraberinde getireceği şeyler dine/İslam’a mal edilecektir.
Bu ise vebali ağır olan bir sonuçtur.