Kalp krizi geçirince, damardan girip stent taktılar. Doktorum, “Yürü ya… hastam” dedi. Bende başladım yürümeye. Sabahları Kayseri Bozantı parkında. Yürüyüş arkadaşlarımın hepsinin bir sağlık hikayesi var. Genellikle çok önceleri tanıdığım insanlar. Hem yürüyoruz, hem de serbest kürsü gibi herkes aklına geleni söylüyor. Sağlık, siyaset, ticaret ana konularımız… Aylardır, yıllardır aynı yerde, yürüye yürüye çevreyi ve […]
Kalp krizi geçirince, damardan girip stent taktılar. Doktorum, “Yürü ya… hastam” dedi.
Bende başladım yürümeye. Sabahları Kayseri Bozantı parkında. Yürüyüş arkadaşlarımın hepsinin bir sağlık hikayesi var. Genellikle çok önceleri tanıdığım insanlar. Hem yürüyoruz, hem de serbest kürsü gibi herkes aklına geleni söylüyor. Sağlık, siyaset, ticaret ana konularımız…
Aylardır, yıllardır aynı yerde, yürüye yürüye çevreyi ve çevre sakinlerini ya tanıyor ya da göz aşınalığımız var. Hani derler ya “İki kişi yan yana gelirse, üçüncü kişi öznedir.” Bizimki de o hesap, dedikodusuz olmuyor.
Sabahları saat 07.00 gibi mahalleye 50’li yaşlarda ufak tefek, üçgen vücutlu, halterci tipte, eşofmanlı bir adam geliyor. Her gün aynı apartmana giriyor. Bir saat kadar sonra mutlu bir şekilde çıkıp, parkta spor yapıyor. Adam gülüyor mu! Yoksa yüzümü güleç ayırt edemiyorsunuz. Geçen gün de apartmandan bir kadınla beraber çıkmıştı. Bu durum, adam üzerinde dikkatimizi arttırdı!
Sabahları yürüyoruz ama bir taraftan da gözümüz onun üzerinde. Kimin, neyin nesi? Hangi daireye, ne amaçla geliyor?
Arabayla geliyor, belli ki yeri uzak… Apartmandan çıkışta gülümsüyor. Anlaşılan girdiği dairede mutlu oluyor…
Bu adamın kim olduğunu bilmiyoruz. Hangi amaçla geldiğini dillendirmiyoruz ama tahmin ediyoruz….
Bu bir ırz düşmanı! İyi bir dayağı haketmişti. Ama bir iki kişinin kolay döveceği bir tipte değildi! Sağlam duruyor, kütük gibi! Başımıza bela almaya gerek yok! En iyisi eve girdiği an, ahlak polisine ihbar da bulunmak. Ama buda apartmanın adını kötüye çıkarır. Yöneticiyle görüşmek en doğrusu… Ve öyle yaptık…
Durumu anlattık, tanıyıp tanımadığını sorduk.
Ali Hoca’yı yıllardır tanıdığını, hemşehrisi olduğunu söyledi. Babasının kabzımallık yaptığı yıllarda, onun da sebze halinde hamal olduğunu, sebze kasalarını indirdiğini, karpuz boşalttığını, el arabasıyla seyyar sebze sattığını söyledi.
Daha sonra Ankara’ya okumaya gittiğini, hem okuyup hem çalıştığını, okurken bile Kayseri’deki ailesine yardım ettiğini anlattı. Bu apartmanda yaşlı anne ve babasının yaşadığını, kendisinin her sabah erkenden gelip, bunların şeker ve tansiyonunu ölçüp, ilaçlarını verdiğini, kahvaltılarını hazırlayıp, evi temizlediğini anlattı…
“Sonra da parkta spor yapıp, işine gider” dedi.
“Ali Hoca, Ali Hoca diyorsunuz! İmam mı bu adam?” dedim.
Hayır, alakası yok! Ekonomi Profesörü! Halen İktisat Fakültesi Dekanı.