Sen misin tesbihat çekerken, hızlı hızlı çekip doksan dokuz sayısını bir anda bitiren! Oysa yavaş yavaş, sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber derken, manaları düşünülmeli, sindirilerek, kulluğun farkında olup yaratıcının karşısında acziyet idrak edilmeli, ibadet yapılmalıydı. Mana aleminden, kulluk şuurundan, yaratıcıya bağlanma çabasından uzak; ritüellerden ve geleneksel hamurla yoğrulmuş, koparılamayan bir ibadet sistemi içerisinde yerine getirilmeye çalışılan bir […]
Sen misin tesbihat çekerken, hızlı hızlı çekip doksan dokuz sayısını bir anda bitiren!
Oysa yavaş yavaş, sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber derken, manaları düşünülmeli, sindirilerek, kulluğun farkında olup yaratıcının karşısında acziyet idrak edilmeli, ibadet yapılmalıydı.
Mana aleminden, kulluk şuurundan, yaratıcıya bağlanma çabasından uzak; ritüellerden ve geleneksel hamurla yoğrulmuş, koparılamayan bir ibadet sistemi içerisinde yerine getirilmeye çalışılan bir kulluk serüveni ne kadar gerçekçi olur?
Oysa özümsenerek, farkında olarak, özünü yakalayarak, muhabbete dayalı, nihayetinde ihlâsla bezenmiş bir hayat doğru bir yoldur ve yolcusunu da İsabetli istikamete götürür.
Yapılan her şeyi bilen, gören, her şeye nüfuz eden yüce Mevla’mız kullukla ilgili hal ve tavırlarımızı da elbette ki değerlendirmektedir.
Nasıl ki sen, ibadetlerinde şekilcisin, ritüelcisin, yüzeyselcisin; dünya- ahiret alacağın karşılık da ona göre olacaktır.
Dünyadaki en büyük hüsran, yıkıntı, keşke ve hayıflanmalar; hızlıca akıp giden zaman, tükenen ömür ve manevî kazancın çok az olması, hatta iflas edilmiş olmasından kaynaklıdır ne yazık ki!
Hele hele, hala uzun vadeli beklentilerin, emellerin, planların, hesapların üzerinde çabalarken, beyin yorarken; zamanı ve süresini dikkate almamak ne kadar büyük bir hata ve kayıp olmaktadır!
Elbette ki çalışma, gayret, beklenti, hırs, çabalama olacak; yapılabilenin en güzeli yapılacak. Sıkıntı ve asıl problem olan; bu emekleri sırf dünyaya bağlanmak için harcamaktır. Bu dünya için yapılanların karşılığını Allah’tan; ahirette almak için hedefe isabet ettirip on ikiden vurmak kazançların en büyüğüdür.
Dünyalık hedefler ve çabalar elbet bir gün son bulacaktır. Hedefe ulaşamadan yarı yolda tökezleyip kalmak her an mümkündür ve tamamen ulaşmak da imkan dışıdır.
Oysa ahireti öncülleyerek yaşanılan bir dünya hayatının sonunda zarar etmek, pişmanlık, kahrolmak söz konusu değildir. Niyet halis, gidilen yol doğru olursa, hedefe ulaşamamak üzüntü sebebi olmaz. Çünkü nasibin bu kadar, taktir edilen hayatın bu çerçevede sınırlı olduğunun farkında olup tevekküllü olmak her zaman kazançlı bir tarz ve yöntemdir.
. Başta bahsetmiştik ” sen misin tesbihatı hızlı çeken” diye. Acelen neydi? Neyin arkasından yetişmeye çalışıyorsun? Yetişebilecek misin? Yetişen olmuş mu?
Yaşayarak, içselleştirerek, hedefe odaklı bir hayat sürmek en akıllı bir davranıştır. Farkında olarak yaşanılan hedef odaklı bir hayat gerçeğin ta kendisidir.
Dudakta kalan, hızlı çekilen, içerikten uzak bir tesbihat gibi, sürdürülen ve çok çabuk geçen bir hayatın, farkına bile varmadan uçup gittiğini görmek ne acı, ne kasvetli bir haldir!
Sen tesbihatı böyle çekersen, ömür de seni aynı şekilde çeker götürür.
İşin farkına varınca çok geç olmuş olcak ve başlayacaksın pişmanlık dolu, kahır yüklü şiirler yamaya.
Ne ” baharı beklerken ömrüm kış oldu”, ne “maziye bir bakıver neler neler bıraktık” ve ne de ” dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç” dizeleri çare olacak, ne de son pişmanlıklar fayda verecek!
O halde zaman varken yeni bir resete, rektefeye ihtiyaç vardır. Her an yeni bir başlangıç olacaktır.