Garibanın çocuğu binbir zahmetle, yokluk- yoksulluk içerisinde, gecesini gündüzüne katarak aç susuz okur; tırnaklarıyla kazıya kazıya bir makama gelir. Bu zaman zarfında ailesi nice yokluğa, sıkıntıya , ihtiyaca göğüs gerer, kendi boğazından kısar; çocuğum okusun, bir yerlere gelsin diye. Ee! Ne var bunda ? Durumu ve imkanı yerinde olan bir kesim hariç […]
Garibanın çocuğu binbir zahmetle, yokluk- yoksulluk içerisinde, gecesini gündüzüne katarak aç susuz okur; tırnaklarıyla kazıya kazıya bir makama gelir.
Bu zaman zarfında ailesi nice yokluğa, sıkıntıya , ihtiyaca göğüs gerer, kendi boğazından kısar; çocuğum okusun, bir yerlere gelsin diye.
Ee! Ne var bunda ? Durumu ve imkanı yerinde olan bir kesim hariç , çoğunluk; evlatlarını bu şartlarda okutup bir yere getirirler.
Pekâlâ, akrabasından, komşusundan, arkadaşlarından, durumu iyi olan veya orta seviyede imkanı olanlardan hiç bir maddi veya manevi yardım geldi mi? Öğrencilerin hiç hali hatırı sorulup motivasyonları sağlandı mı? Dertlerine ortak olunup onure edildi mi? Başarıları için dua edildi mi?
Maşallah, barekallah denilebildi mi?
Yani, külfette var mıydınız? Yükün bir ucundan tuttunuz mu? Koskoca bir hayır…
Zaman geldi o çocuk iyi bir okul kazandı, yavaş yavaş merdivenleri tırmandı; bir gün güzel bir makamın başına geçti.
Çok şükür ailesi gururlu, onurlu, tatlı bir yorgunluk hali yaşarken, bunca yılda verilen emeğin karşılığını görmeye başlamak, bu imkanı verdiği için Mevla’ya şükürler etmek ayrı bir huzur kaynağı olur.
Yorgun savaşçı misali , bir makama oturan bu gence dışarıdan salvolar başlar:
Kibirli, kendini beğenmiş, aslını unutmuş, başı büyümüş, aslı kim ki, bir işimizi halletmedi, telefona çıkmadı…
Aslında bir makama gelen kişinin de aldığı bir sorumluluk, başarmak ve geliştirmek zorunda olduğu bir sürü işi vardır. Bu yönden zaman yetmeyebilir, meşkuliyeti fazla olabilir.
Külfet anında ortada olmayanlar nimetten yararlanmak için sıraya girerler. Yok öyle yağma. ” Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz” demiş atalarımız.
Mecbur değil kimsenin derdine çare aramaya! Elbette ki yasal, meşru olan görevlerini kişi gözetmeden yapmak zorunda; bundan kaçış yok.
Bahse konu olan durum; bu görevlerinin dışında isteyerek, severek, zahmete katlanarak insanlara yardımcı olma halidir.
Yani, kanunen yapmak zorunda olmadığı bir konuda çözüm yolları aramasıdır.
Tekrar söylemek gerekir se, nimettten faydalanmak öncelikle külfete katlananların hakkıdır. Kimsenin bu nimete müdahale etme hakkı yoktur ve rahat bırakılmaları gerekir.
Haa ! Dinimizin, gelenek göreneklerimizin, kısacası insan olmamızın bir geregi olarak; elbette çevremize karşılıksız faydalı olmak durumundayız.
Kibirli olmadan, tepeden bakmadan, insanlığını unutmadan; mecbur olmadığı halde insanlığa faydalı olmak, insan olmanın bir gereğidir.
Her ne olursa olsun mütevazılık, fedakarlık, kötülüğe iyilikle yaklaşmak, erdemli davranmak ruhu yüceltir, iç huzur kaynağı olur.