Yine büyük bir imtihanın içinden geçiyoruz. Bitti mi dersiniz. Tabi ki hayır. Büyük kıyamet kopana kadar da devam edecektir. İmtihan ne için var peki? Lise düzeyinde bir sınava girdiğimizi düşünelim. Bu sınav için de daha önce o dersten geçenlerin çoğu baya zor bir sınav olduğunu söylemiş olsunlar. Aynı tecrübeyi yaşayanların sözleri bizim için çok değerlidir […]
Yine büyük bir imtihanın içinden geçiyoruz. Bitti mi dersiniz. Tabi ki hayır. Büyük kıyamet kopana kadar da devam edecektir. İmtihan ne için var peki?
Lise düzeyinde bir sınava girdiğimizi düşünelim. Bu sınav için de daha önce o dersten geçenlerin çoğu baya zor bir sınav olduğunu söylemiş olsunlar. Aynı tecrübeyi yaşayanların sözleri bizim için çok değerlidir ve çoğu zaman da onların değerlendirmelerine göre tedbir alır ona göre çalışırız sınavlara.
Çok iyi çalışırsak çok düşük alma ihtimalimiz de çok azdır. Büyük ihtimalle yüksek bir puanla geçeriz o sınavdan. Aynı zamanda çok büyük bir sevinç duyarız çünkü herkesin zor dediği sınavdan yüksek puanla geçerek rüşdümüzü de ispatlamış oluruz. Kolay bir sınavdan 100 almak ile zor bir sınavdan 100 almak arasında çok fark vardır. İkincisi daima bizi daha çok sevindirir ve tam manasıyla içimize siner. Aynı zamanda biz farketmesek de sınav için yaptığımız çalışma bizi geliştirir, değiştirir ve dönüştürür.
Son yaşadığımız depremler zinciri bizim için büyük bir imtihan. Aynı zamanda çok zor bir imtihan. Peki buna benzer bir imtihandan geçen ve bize bu konuda tavsiye veren birileri oldu mu? Tabi ki oldu. Kulak astık mı bu tavsiyelere derseniz, pek sanmam. Kulak asmış olsak bu denli can kaybımız olmazdı haliyle. O zaman imtihan pek de umrumuzda değil. Umrumuzda olan tek şey konforumuz. Tedbir almak konforu bozan, en azından erteleyen bir şey olduğu için işimize gelmedi ona göre hareket etmek.
Çoğu zaman iş bittikten sonra tedbir alırız biz. Çünkü etrafımız hep “bir şey olmaz” diyenlerle dolu. Halbuki dinimizde de geçerli olan kaide önce tedbir sonra tevekküldür. Din bizim için özde değil sözde olunca, onun kurallarına göre yaşamayınca ah vah’larımızın sonu da gelmeyecektir. Din bize istişareyi tavsiye eder, ilerlemeyi, gelişmeyi, kendimizi daha güçlü kılmayı, öğrenmeyi, öğrendiklerimizi paylaşmayı, içine doğduğumuz dünyayı imar ve inşa etmeyi emreder. Biz de kimseye danışmaz, ilim öğrenmez, olduğumuz yerde sayar, bilmeden ahkam keser, dünyayı bulduğumuzdan daha kötü bir hale sokarız. İşte bu yüzden hem hiçbir şey yapmaz hem de vah çekeriz.
Bu olumsuz durumlarımızın yanında en güzel yanlarımızdan biri millet olarak içimizdeki yardımlaşma, dayanışma, zayıfa el uzatma, diğerkamlık diyebileceğimiz kardeşinin derdi ile hemhal olma anlayışını hep en zor zamanlarda ortaya çıkarmamızdır. Belki de bu 10 ili etkileyen ve neredeyse uğradığı her yanı yıkıp geçen zelzelenin arkasında bıraktığı enkaz 1 sene dolmadan bunca yardım ile tekrar ayağa kaldırılacak. Bizim milletimiz daima kriz anlarında tek bir yumruk olabilmeyi başarmış, 15 Temmuz 2016’da, küresel çapta yaşanan koronavirüste, yakın zamanda yaşanan Gölcük ,Düzce, İzmir, Van depremlerinde, Çanakkale savaşında, darbe girişimlerinde, ekonomik krizlerde ve daha sayamayacağımız kadar çok örnekte bunun misallerini fiilen hayata geçirmiştir.
Peki 10 gündür süren ve maddi-manevi her anlamda seferberlik durumuna geçen ülkemizde toplanan onca yardımlar sadece kriz anlarında değil de her durumda hayata yansısa ve biz daima içeride, dışarıda milletçe tek yumruk olabilsek nasıl olurdu?