Aslında kimse durduk yerde saflıklar sergilemiyor. Asıl saflık; tuzağa konanan cazibeli, albenili, tatlı yemin sunulması esnasında ortaya çıkıyor. Bu arada, avcının hünerleri, zehiri altın kapta sunmuş olması da avın zaafiyetini ortaya çıkarıyor. Karşıdaki, kötü niyetli olmayabilir; ama aptallığından, kendisini de yakar, karşıya da tamiri mümkün olmayan yaralar açar. Elindeki imkandan yararlanmak isteyen de olabilir, kaynağa […]
Aslında kimse durduk yerde saflıklar sergilemiyor. Asıl saflık; tuzağa konanan cazibeli, albenili, tatlı yemin sunulması esnasında ortaya çıkıyor.
Bu arada, avcının hünerleri, zehiri altın kapta sunmuş olması da avın zaafiyetini ortaya çıkarıyor.
Karşıdaki, kötü niyetli olmayabilir; ama aptallığından, kendisini de yakar, karşıya da tamiri mümkün olmayan yaralar açar.
Elindeki imkandan yararlanmak isteyen de olabilir, kaynağa ulaşmak için bilinen tüm kurnazlık yöntemlerine başvururlar.
İnsanlar, zararın büyüğünü kasıtlı ya da kasıtsız, iyi ya da kötü niyetli, zaman zaman da koruma amacından kaynaklı olarak; yakınlarından görür.
Çünkü, imkanını, psikolojik yapısını, vicdani ve iyi niyetli ruh halini yakınlar en iyi bilirler.
Nice iflaslar, intiharlar, boşanmalar, hapse girmeler, psikolojik hastalıklar yakınların verdiği zarardan kaynaklıdır.
Çevremizde çok sayıda örneklerini gördüğümüz acıklı olayların sebepleri: kefil olmak, senet almamak, tapuda güvenmek, yazılı bağlayıcı kayıtlar yapmamak, ayıp olur, kırılmasın düşüncesi, medeni cesaret zaafiyetidir.
Asıl olan, daha ilk baştan parmak ucunu kaptırmamaktır. Bu esnada, bir parmak zararıyla, kesip atmak en akıllıca iş olacaktır.
Kaptırılan parmakları kurtarmak için yapılan çırpınışlar, kolların kaptırılması, nihayetinde posası çıkana kadar bir bedenin kaptırılmasıyla son bulur.
İnsan yakınları ile beraber sosyal bir varlıktır. Birbirlerini ateşe atmazlar, düşmana teslim etmezler, hayrı tavsiye eder, şerden men ederler; düştükleri yanlıştan, girdikleri yanlış yoldan çıkarmak için uyarı ve ikazlarda bulunurlar.
Burada iki büyük yanlıştan söz edebiliriz:
Birincisi, bu girdaba kapılan birinin, durumu başkalarından gizlemesi, utanması, küçük düşürüleceğinden çekinerek manevî yardım talebinde bulunmamasıdır. Bu yüzden kendi başına bu sıkıntıda çabalar durur; ne yazık ki tutunacak dal bulmak zorlaşır.
İkincisi de, üçüncü şahıslar tarafından sonuca yönelik eleştiri ve değerlendirmeler, suçlamalar, başa kakmalar şeklindeki tavırlardır.
Olan olmuş, sona gelinmiş; bu tür eleştirilerin hiç faydası olmayacağı gibi, yara üzerine tuz basmaktan öte gitmez.
Madem insanız, hata yapabiliriz, çaresi; istişare, danışma, acele etmeme, gizleme yerine açık olma, olaylara zamanında itiraz ve müdahale etme şeklinde olmalıdır
İman ve itikat boyutundan bakıldığında; olacak olacaktır. Bunlar birer imtihan vesilesidir. Çünkü insan varlıkla, yoklukla, darlıkla, kazanmakla, kaybetmekle imtihan olunuyor. Kişinin imtihan karşısında takınacağı tavrı, sabrı, tevekkülü, alacağı dersler çok önemlidir.
Cüz’i irade asıl olmakla beraber, külli iradeyi de ( Allah’ın iradesi) dikkate almak gerekir.
Geçmiş geçmiştir, dersler alınmıştır; ne gidene, ne kaçana, ne yapılana, ne de söylenenlere takılıp kalmadan, ileriye bakıp, yola devam etmek en doğru olanıdır.
Ahlarla, keşkelerle, niçin, nedenlerle debelenip durmak, acılarla kıvranmak dünya ve ahiret hayatını zindan eder.
Yeni bir bahar; çiçekler, nevruz, çiğdemler yeniden açtı, kuşlar cıvıl cıvıl, dereler coştu, kuzular meleşiyor; yeni bir hayata merhaba dediler.
Hadi, sen de yeni bir baharla aç, koyul yola, budandığın yerden filiz ver, yeşer!
Sakın zor deme, ümitsizliğe kapılma! Sorunlara teslim olma, çözümsüz hiç bir şey yoktur unutma!