İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler, Allah onları lütf-u kereminden zengin eder. Allah’ın hazinesi geniştir. Her şeyi bilendir.(Nur Suresi, 32. Ayet ) (Şükür şimdi köle ve cariye yoktur.) Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “ Nikah benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi terk ederse, o benden değildir.” buyurmuştur. Yine Peygamberimiz […]
İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyeleriniz arasından da elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler, Allah onları lütf-u kereminden zengin eder. Allah’ın hazinesi geniştir. Her şeyi bilendir.(Nur Suresi, 32. Ayet ) (Şükür şimdi köle ve cariye yoktur.)
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “ Nikah benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi terk ederse, o benden değildir.” buyurmuştur.
Yine Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Nikahta ( evlenmede ) dört hususa uyulmasını da emretmiştir. Kadında: “ İmanı, soy temizliği, zenginliği ve güzelliği, olmazsa olmaz kabul etmiş.” Eli bereket göresice, sen ilk ikisine sahip çık. Zenginlikle güzellik geçicidir.” buyurarak da, evlenecek Müslüman erkekleri uyarmıştır.
Evlenmekle ( nikahla ) ilgili daha birçok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır. Önemli olan evlilik çağına gelmiş kızların ve erkeklerin Allah’ın koyduğu kurallara, Resulullah’ın sünnetlerine bağlı olarak evlilik yapmalarıdır. Bu konuda ebeveynlerini, güvendikleri büyüklerini, uzmanlaşmış ilim adamlarını dinlemeleri, yazılmış kitapları okumaları, kendilerine evliliklerine adım atmalarında yol gösterici olacaktır. Evlilik hayatlarını da mutlu olarak geçirmelerini sağlayacaktır. Kanaatim bu yöndedir.
Çocukluğumun geçtiği 1950’li yıllarda evlilikler genellikle; akrabalar, komşular, köyler, mahalleler arasında olurdu. Hemen hemen herkes, erkek ve kız tarafının inancını, soyunu, aile yapısını, ekonomik durumunu bilirdi.
Bugün evlilikler ilçeler, vilayetler, hatta devletler arasında olmaktadır. Yani akraba olacakların birbirlerini tam bilmeleri zorlaştı. Ciddi araştırmayı gerektirir.
Uygulamaya bakarsak ; evliliklerin çok azı çocukluk dönemi bağlanmaları ile olabiliyor. Bir de birbirine bağlı, saygılı aileler ya da tarikat mensubu aileler arasındaki uygulamalarla olabiliyor.
Evliliklerin kahir ekseriyeti ise, ya okul hayatında ya da iş hayatındaki gelişmelerle, anlaşmalarla gerçekleşiyor.
Akıl baliğ, evlilik yaşı (reşit )olmuş kızın, Hanefi mezhebinin bazı alimlerine göre eş seçme hakkı vardır. Buna rağmen ebeveynin, büyüklerin, İslam’ın uygun gördüğü evlenmelerin gerçekleşebilmesi için, yavrularını eğitmeleri ve uyarmaları, yapılması gereken ciddi bir davranıştır.
Her anne baba, iyi bir gelininin veya iyi bir damadının olmasını ister. İstemek güzel de, nasıl olacak? İnsan hüda-i nabit (Kendi kendine yetişen ) değil ki. Ona İslam’a uygun eğitim verilecek. Öğüt, nasihat verilecek. Sosyolojik, kültürel, tarihi, vicdani, hayati ve benzeri delilleri ile, örnekleri ile anlatılacak.
Bunu anlatmak da, evlilik konularında eğitim yapmış, uzmanlaşmış akademisyenlerin derslerinde, salonlarda, kürsülerde, kız Kur’an kursu öğretmenlerinin ve vaizelerin derslerinde, uygun mekanlarda, anne babaları, evlilik çağına gelmiş kız ve erkekleri eğitmeleri, evlilik konusunda yazılmış kitapları okumaları ve okutmaları gerekir.
Evlenmelerde uygunluğu bulmadaki görev, bir devlet politikası olarak da ele alınmalıdır. Ciddi bir konudur. Ciddi bir görevdir.
Anne baba bir gelinim olsun, inancımıza, töremize, yöremize uygun olsun. Oğlumun huyuna, boyuna, anlayışına, bakışına, sevişine, eğitimine, öğretimine uygun olsun der.
Kız anne babası da, damadı olacak erkekte aynı özellikleri, hatta daha fazlasını ister. Bunların yanında maaşı, makamı yüksek olsun. Babadan zengin, evi, arabası olsun ister.
Her iki ailenin de istekleri makuldür. Önemli olan bu isteklerin gerçekleşmesi için, nelerin yapılması gerektiğinin bilinmesi ve uygulanmasıdır.
Genel ve yerel yönetimler bu işe el atmalılar. Mutlu evliliği olanlar televizyonlarda, salonlarda, uygun mekanlarda konuşturulmalı. Mutsuz aileler de ifşa edilmeden veya kadın erkek ayrı mekanlarda konuşturulmalı. Tiyatro, skeç, resim, özlü söz, Ayet ,Hadis-i Şerif mealleri, halkın dikkatini çekecek mekanlarda sunulmalı.
Anne babası ayrılmış çocuklar( kız erkek) konuşturulmalı. Fakir oldukları halde, gül gibi geçinip giden aileler konuşturulmalı. İfşa edilmeden yaşadıkları mekanlar, giydikleri elbiseler, yedikleri yemekler gösterilmeli.
İnsan kendinden aşağıda ( yaşamca, mekanca, servetçe, makamca…vb.) bulun anlara bakmadıkça, bulunduğu ortamın kıymetini bilemez.
Televizyonlarda veya halkın bilgi alabildiği mekanlarda yapılan evlilikler, aileler içi evlenmeler, evlilik dışı bir arada olmalar,evli iken eşini bırakıp, başka bir erkekle evlilik yapmalar, anlaşamamalar, boşanmalar, yaralamalar, cinayetler, çocukların ortada kalmaları, vesayetler gibi olumsuzlukların, kamuoyunda oluşturduğu travmalar, çok iyi değerlendirmemiz gereken hususlardır.
Türk milleti olarak niçin bu haldeyiz? Neden bu hale geldik? Televizyonlardaki aile tecavüzcülerine, yuva yıkmalarına, cinayet işlemelerine, hapishanelere tıkılmalarına, boşanmaların, evlenmelerin ilerisine geçmelerine… Daha bir sürü istenmeyen olumsuzluklara muhatap olmamızın sebepleri nelerdir?
Hiç kimse “benim tuzum kuru” düşüncesine kapılmasın.” Üzüm üzüme baka baka kararır” demiş atalarımız. Bugün iyisin, ama yarınından güvende değilsin. Neslinin, torununun, toslağının hangi hallere düşeceğini biliyor musun? Bilmiyorsun.
Aklıma gelmişken hemen söyleyeyim. Merhum, cennet mekan Profesör Doktor Necmettin Erbakan: “Önce ahlak ve maneviyat” demişti. Bugün biz millet olarak, maalesef bu ulvi sözün eksikliğini yaşıyoruz. Hem de çok eksikliğini yaşıyoruz.
İstisnalar kaideyi bozmaz. Komşudan, akrabadan, iş yerinden, zamandan, mekandan, tanınandan, tanınmayandan, devletten çalmak, çırpmak, aşırmak, olağan hale geldi.
İtaatsizlik, saygısızlık, sevgisizlik, hazımsızlık, nemelazımcılık, hasetçilik, dedikoduculuk, ahlaksızlık, dilencilik, tembellik, şükürsüzlük…vb. haller neredeyse kimsenin umurunda bile değil.
Sosyalleşme, kültürleşme, maddi ve manevi yardımlaşma, ikazlaşma kabulleşme , kavilleşme, riayetleşme, haberleşme, sohbetleşme, dertleşme, ödeşme…vb. durumlar çoğu yerde rafa kalktı.
Kul hakkına itaat, komşuluk hakkına sadakat, iş akdine riayet, millet malını korumak, sağlık, can, mal, din, nesil, nefis güvenliğine sahip çıkmak… vb.daha neler neler…Ne oranda, nerelerde kaldı?
Türkiye nüfusunun yüzde kaçı halinden memnun? Bilmiyoruz. Çevremizden çoğumuz bihaberdik. Coronayla daha da bihaber olduk. “ Allah milletimizi ve bütün insanlığı bu ve buna benzer tüm sıkıntılardan korusun. Allah milletimizin yaşantısını, her yönüyle razı olacağı amellerle donatsın inşallah.” diyelim.
DEVAMI YARIN