Türk İslam medeniyeti tarihinde kabirlerin, kitabelerin, mezar taşlarının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Dünyadaki statüleri, rolleri, ne olursa olsun hepsinin buluşma yeri topraktır. Bu toprak örtüsünün hakim olduğu alana da kabristan diyoruz. Adı ne olursa olsun ister Asri mezarlık ister Zincirli kuyu isterse Derin kuyu….hepsi ölülerin toplanma mekanı. Her gün bir selâ sesi ile […]
Türk İslam medeniyeti tarihinde kabirlerin, kitabelerin, mezar taşlarının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Dünyadaki statüleri, rolleri, ne olursa olsun hepsinin buluşma yeri topraktır. Bu toprak örtüsünün hakim olduğu alana da kabristan diyoruz. Adı ne olursa olsun ister Asri mezarlık ister Zincirli kuyu isterse Derin kuyu….hepsi ölülerin toplanma mekanı. Her gün bir selâ sesi ile uyanıyoruz. Bir an rengimiz sararıp solar gibi oluyor. Acep bu okunan selâ kimindir, mahallemizden, yakınımızdan biri midir ? diye o sese doğru kulak veriyoruz. Eğer uzaktan biriyse derin bir ohhh! çekip kurtulduğumuzu düşünüyoruz. Hâlbuki ki kaçıp durduğumuz ölüm bize o kadar yakın ki hemen yanı başımızda, uyumak için baş koyduğumuz yastığımızın altındadır. Azrail ıskalamadı, bizi es geçmedi sadece ecel saatini bekliyor. Adını sevmesek te O da kendi görevini yapıyor.Tıpkı biz memurlar gibi. Geçenlerde bir yakınımız vefat etmişti. Allah gani gani rahmet eylesin. İşin doğrusu Azrail’in bu kadar yakın olduğunu bir sabah ansızın gelip onlarca işçinin arasından seçip alacağını hiç kimse tahmin edemezdi. Zaman sustu, biz sustuk. Takdiri ilahi dedik. Acımızı yüreğimize gömdük. Kabirler, kabirler! Ah şu mezar taşları yok mu? Neler söyler? Neler anlatır bizlere? İfade edecek dilleri yok ama insanlığa lisanı hâl ile, dünyanın boş olduğunu, hiç olduğunu hatırlatıyor âdeta. Cumhuriyet dönemi yıllarıymış, Kurtuluş savaşından henüz yeni çıkmışız. Bir dostu gelerek Yahya Kemal’e ülkemizin nüfusunu sorar.”15 milyon der” Adam şaşırır, Çünkü o yıllarda nüfus o kadar değildir. Şairin Verdiği cevap manidardır, Biz ölülerimizle birlikte yaşarız”. Der. Evet şu an bir kabristandayım. Sağım solum önüm arkam hınca hınç mevtalarla dolu. Sevabıyla, günahıyla, kadını, erkeği, genci, yaşlısı, sabisi tanıdık tanımadık bir arada toplanmış. Esselamu aleyke ya ehli gubur, diyerek selam veriyorum. Allah size rahatlık versin, rahmet etsin inşe Allah bir gün bizde size kavuşacağız diyede ekliyorum. Çünkü böyle yapmamızı dinimiz emrediyor, peygamberimiz (s.a.v) tavsiye ediyor. Gözüme bir mermer taşı ilişiyor : “Ana rahminden geldik pazara/Bir kefen aldık geri döndük mezara “yazılı Bir kaç adım ileride başka bir mezar taşında: “Bugün bana yarın sana/Okusana bir Fatiha” Az ileriden sağa dönüyorum karşımda: Rahmetli toplamayla çarpmayı çok iyi bilirdi/Çıkarmayı hiç sevmezdi/Bölmeyi de mirasçıları yapıverdi. Biraz daha ilerliyorum bu sefer “Hüvel Baki” yani insan fanidir ancak baki olan, ölümsüz olan Allahtır, yazısı çıkıyor karşıma. Son olarak Merhum Ozan Arif’in sözü aklıma geliyor.O da şöyle diyordu.İslamın şartı beş imanın altı/Bilerek işleriz her türlü haltı/Aklımıza gelmez toprağın altı/Kendimize çeki düzen veriyor muyuz? Hz.Ömer (r.a) yüzüğüne “nasihat istersen ölüm yeter” yazdırmış. Ne büyük nasihat, ölüm! Başta nefsim için sonra da insanlık için diyorum ki geliniz kendimize çeki düzen verelim. Ölmeden önce ölüm için hazırlık yapalım. Kabirleri değil, kendimizi kabre hazırlayalım. Kabir ziyareti yaparak yeni dersler çıkaralım.