Ahiret inancı olan insanların öbür dünyada kolay hesap verebilme adına bu dünyada iken hakkına girdiği insan ya da gruplarda karşılığını ödeyerek hesaplaşması olarak tanımlanabilecek bir davranıştır. Çoğu zaman ölümü tadan insanların cenaze namazı sırasında namaza katılan hazirun’a hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorulur. Burada cemaati zorlama olmaması gerekir, isteyen helal eder istemeyen etmez (Helal etmeyen […]
Ahiret inancı olan insanların öbür dünyada kolay hesap verebilme adına bu dünyada iken hakkına girdiği insan ya da gruplarda karşılığını ödeyerek hesaplaşması olarak tanımlanabilecek bir davranıştır.
Çoğu zaman ölümü tadan insanların cenaze namazı sırasında namaza katılan hazirun’a hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorulur. Burada cemaati zorlama olmaması gerekir, isteyen helal eder istemeyen etmez (Helal etmeyen insanın kınanması dinimizce doğru değildir)
İnsanlar arasında olduğu gibi devletler ve devlet ile vatandaşlar arasında da hak gaspı inkar edilemeyecek bir olaydır. İnsanların birbiriyle gönül hoşluğunu sağlayarak helalleşmesi belki kolaydır ama devletin vatandaşı ile ya da vatandaşın devleti ile helalleşmesi çok da kolay olacak bir uygulama değildir.
Bu günlerde ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun vatandaşlarımızla helalleşeceğiz fikri siyasette çok tartışılmaya başlandı. Daha da tartışılacağa benziyor.
Ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun gerek tek parti yönetimi döneminde gerekse daha sonraki koalisyon hükümetleri döneminde dünya görüşü kendileri gibi olmayan insanımız ve siyasetçilere karşı (Mütedeyyin insanlarımız, Demokrat Parti, Refah Partisi) hiç de hak etmedikleri zulümleri devlet gücünü kullanarak yaptıkları hafızalarda duruyor. Kılıçdaroğlu’nun helalleşmeden hangi kesimleri kastettiğini tam olarak bilemezsek de konuyu gündeme taşıması yerinde bir yaklaşım olarak kabul edilebilir.
Sadece Kılıçdaroğlu değil, asıl devletimizin ve belli zamanlarda devleti idare eden siyasi iktidarların da mağdur ettiği, hukuku ayaklar altına alıp uygulamayarak sıkıntılar yaşattığı insanlarımızla da helalleşmesi gerekmez mi? Onların da ahirette hesap verme kaygıları yok mu?
İstiklal mahkemelerinde yargılanmadan idam edilen insanlarımızla, Yassıada mahkemelerinde düzmece yargılamalar ile idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ve Demokrat Parti mensupları ile belki bugünkü kanunlara göre idam edilmeyecek bir uygulama ile 1971’de idam edilen Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı ile kanlı 12 Eylül 1980 darbesinde (Bir sağdan bir soldan astık, asmayalım da besleyelim mi diye) idam edilen 50 gencimiz ve devlet yetkisi kullanılarak öldürülen 1208 vatandaşımızla devletimizin helalleşmesi, tazminatlarını verip itibarlarını iade etmesi gerekmez mi?
Ayrıca 28 Şubat döneminde devlet yetkisi kullanılarak okullarından edilen gençlerimizle, işinden edilen memurlarımızla, partisi haksız suçlamalarla kapatılan siyasetçilerimizle, Sivas olayları ve faili meçhul cinayet mağdurları ile de helalleşmek gerekmez mi? Gerek 28 Şubat gerek 15 Temmuz sonrası olağanüstühal döneminde görevden alınan, haklarında hukuki işlem yapılmayan ya da mahkemelerden beraat kararı almalarına rağmen görevlerine döndürülmeyen kamu personeli ile helalleşmek gerekmez mi?
Siyasetin gündemine gelen helalleşme olayı başta devletimizi idare eden yetkililerimiz olmak üzere siyasetçilerimiz ve toplumumuzda dikkatlice tüm önyargı ve suçlamalardan uzak, topu taca atmadan değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Malum,kimse kimsenin günahını yüklenemez. Her insanda Allah’a hesabını kendisi verir. Bu dünyadaki yardımcılar hesapta yardımcı olamayacaklardır. Güzelolanı,bu dünyada yaptığımız yanlışlar için muhatapları ile ahiret hesabını hatırlayarak yüzleşmek, helalleşmektir. Ne mutlu bunu başarabilen erdemli insanlara.
Selam ve dua ile