Bu toplumda kadınlar zarafet timsali, duygusal, vicdanlı, narin olarak bilinir; billur olarak nitelendirilir, sakın kırmayın diye telkin edilirdi. Kadınlar için eş; sığınacak bir dağ, korunacak bir şemsiye, evin geçimini sağlayan, dış tehlikelere karşı koruyan, dert ortağı, namusunu koruyan, sırdaş biri olarak kabul edilirdi. Erkek için kadın ya ana, ya kardeş veya bir eş olarak bilinir; […]
Bu toplumda kadınlar zarafet timsali, duygusal, vicdanlı, narin olarak bilinir; billur olarak nitelendirilir, sakın kırmayın diye telkin edilirdi.
Kadınlar için eş; sığınacak bir dağ, korunacak bir şemsiye, evin geçimini sağlayan, dış tehlikelere karşı koruyan, dert ortağı, namusunu koruyan, sırdaş biri olarak kabul edilirdi.
Erkek için kadın ya ana, ya kardeş veya bir eş olarak bilinir; erkeğin yardımcısı, dert ortağı, temel ihtiyaçları gideren, mutfağın ustası, çocukların ana eğitmeni, huzur kaynağıdır.
Çocuklar için baba, dış tehlikelere karşı bir güvence, aile reisi, yaslanılacak bir dağ, taklit edilen bir idoldür.
Anne ise, sıcak kucak, şefkat kaynağı, beslenme uzmanı, nazlanılan, kahır çeken, gözünde hep küçük kalınan, babanın yardımcısı, evin huzur kaynağıdır.
Bahsedilen konular, daha önceden varolan, yıllarca süregelen, toplumumuzu ayakta tutan, köklü aile yapımızla alakalıdır.
Başta, hemen söyleyelim ki, hâlâ geleneksel, dejenere olmamış, köklü ailelerimiz elbette vardır, onları konumuz dışında tutuyor, tebriklerimizi sunuyoruz. Çünkü , toplumumuz bunlar sayesinde ayakta durup dinamik bir hayat sürebilmektedir.
Amaçlarının ve hedeflerinin neler olduğu tartışma konusu olmakla beraber; kimi televizyon ekranlarında sergilenen, bazı aile yapılarının durumu içler acısı bir durumdadır.
Toplumun gözü önünde sergilenen bu film, ailelerin geldiği iç yüzlerini, gerçek durumlarını, küflenmiş, çürümüş yapılarını görmemizi sağladı.
Keşke görmez olsaydık türünden hayıflanmamak elde değil..
Kar-ı koca, evlat- ebeveyn, kardeş, akraba kavgalarını görünce, insanlığımızdan utanıyoruz. Nerede bizim o kutsal aile yapımız diye sormadan edemiyoruz.
Tartışmalarda en ufak bir saygı, sevgi, acıma, merhamet kalmamış; yerini nefret, kin, intikam duygularına bırakmıştır.
Şefkat kanatlarını üzerine açan, geceler boyu uykusuz kalan, karnını doyuran, üzerine titreyen bir annenin evladına; kendisi için her şeyini feda eden, kendisini yetiştiren , ailenin sıcaklığını sağlayan annesine karşı evladın; evde güven kaynağı, ailenin ana direği, geçim sorumlusu, ailesi üzerine titreyen, çocukların cesaret kaynağı babanın; Sırdaş, yuvanın ortağı, dert paylaşılan, yuvayı birlikte yürüten anne- babanın birbirlerine karşı sözlerini, ithamlarını, nefret ve küfür kusmalarını görmek bizleri kahrediyor.
Kardeşlerin, yakın akrabaların birbirlerine karşı davranışları da çabası…
Kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma, yakınlaşma, merhamet gibi toplumun dinamiklerine dinamit konmuş, yerine kin, nefret, bencillik, saygısızlık, edepsizlik tohumları ekilmiştir.
Toplumdan ahlak, maneviyat, erdem, fazilet, aile kutsallığı kavramlarının yerine, materyalist, seküler, bireysel, ahlaki değerleri ve Allah inancını öteleyen değerlere yönelinmiştir.
Ne oldu narin, zarif, müşfik annelere? Ne oldu evlatlarının arkasında dağ gibi duran babalara? Ne oldu birbirine yaslanıp güç birliği yapan kardeşlere, akrabalara?
Sahi, birbirlerine aşkla bağlanan, kavuşabilmek için geceler boyu uykusuz kalan, çocukların istikbali için planlar kuran anne-babanın , birbirlerine hakaretleri, küfürleri, nefret söylemleri geldiğimiz durumu gözler önüne seriyor.
Ahlaktan, maneviyattan, edepten uzaklaşmış ailelerde; ne kadında zarafet var, ne erkekte kibarlık, ne çocuklarda saygı var!
Tek çare öze, özümüze, geleneğimize dönmektir.Allah’ı hatırlamaktır.