İnsan onur ve haysiyetine uygun düşmeyen, insanlar için işkenceye dönüşen, nice baskıcı, despotik yasaları ortadan kaldıran, yeni düzenlemeler getiren Ak Parti’nin kimi uygulamaları bizi çok şaşırtıyor; bir türlü anlam veremiyoruz, nutkumuz duruyor. Hangi aşamada olursa olsun, hala yakın ya da uzak çevre baskısı ve oluşturulan sayıca az; fakat özgül ağırlığı yüksek olan bir kesimin […]
İnsan onur ve haysiyetine uygun düşmeyen, insanlar için işkenceye dönüşen, nice baskıcı, despotik yasaları ortadan kaldıran, yeni düzenlemeler getiren Ak Parti’nin kimi uygulamaları bizi çok şaşırtıyor; bir türlü anlam veremiyoruz, nutkumuz duruyor.
Hangi aşamada olursa olsun, hala yakın ya da uzak çevre baskısı ve oluşturulan sayıca az; fakat özgül ağırlığı yüksek olan bir kesimin çığırtkanlığı karşılık buluyor maalesef. Mahalle baskısı hala kendisini hissettiriyor.
Bunca olumsuz uygulamalara, sıkıntılara, çatlaklara, parçalanmalara neden olan “İstanbul Sözleşmesi” nin kaldırılmaması için yoğun çaba gösteren kesimin direnişi bir yerde mecburen kırıldı. Cumhurbaşkanı nihayet kötü sonuçları, uygulamaları, dağılan aileleri, ayak altına alınan evin babasının onur ve haysiyetini, mağdurların feveranını duydu, manzarayı gördü ve iptali yönünde imzayı attı.
Etkin ve sesi çıkan azınlık pes etti mi? Tam tersine baskılarını daha çok artırdılar, sözde kadına pozitif haklar veren (!) yasalar çıkarttırdılar.
Bazı konularda nedense, bir türlü dengede duracak, objektif bir yasa çıkaramıyorlar! Etkin çevrenin baskısı ve kimi yaşanan vahim olaylar, bu baskının artmasına ve hükümeti dengesiz yasa çıkarmaya mecbur ediyor.
Yasal haklar; cinsiyet ayrımı yapılmadan verilmeli ve uygulanmalıdır. Belki kadınların uğradığı haksızlıklar, zulümler, sıkıntılar erkeklerden fazla olabilir: ya da kadınların mağduriyeti daha çok görünürfe olabilir.
Dedik ya, daha ilk baştan kadın ayrımcılığı yapan yasalar çıkarmak adaletsizliğe kapı aralıyor. Elbette ki kadınlara, genç kızlara yapılan cinayetleri, tecavüzleri, işkenceleri görmemezlikten gelemeyiz.
Kadının haklılığını öncülleyerek çıkartılan yasalar; daha baştan sakat doğuyor. Az ya da çok, kavgalarda kadın olsun, erkek olsun her iki tarafın da payının olduğu bir gerçektir.
Sadece kadın mağdur olmuyor, nice sessiz kalıp, sesini çıkaramayan, baldıran zehiri içen erkeklerin var olduğunu da aklımızdan çıkarmayalım!
Kadınların manevi işkencesine, aşağılamasına, ilgisiz bırakılmasına maruz kalan erkekler azımsanmayacak kadar çoktur.
Gözü dışarıda olan, erkeğine ihanet eden, namus mefhumunu ayak altına alan nice kadınların varlığı da bilinen bir gerçektir.
Eşine veya başka bir kadına ihanet eden, mağdur eden, işkence eden erkekler elbette vardır ve cezalarının karşılığını en ağır bir şekilde görmeli, cinayetlerde idama çarptırılmalıdır.
Buna rağmen, kadını kanunlar önünde güçlü yapan, erkeği geri plana atan, kadının haklılığı, erkeğin haksızlığı ön kabulü ile çıkarılan yasalar, alınan kararlar hem haksızlığa hem de vahim hatalara sebebiyet vermektedir.
Doktorlara gelince; her meslek grubunda ahlaksızlar, suç işleyenler, psikolojik sıkıntıları olanlar, yanlış yapanlar elbette vardır!
Kadın hakları ile beraber doktorlara verilen pozitif, ayrımcı haklar da dengeyi bozan, mağdurlar ortaya çıkaran diğer yanlış bir durumdur.
Bu kararların alınmasında da doktorlara yapılan saldırılar, engellemeler etkin olmuştur. İnsan sağlığı için olmazsa olmaz olan doktorlara, hemşirelere saygı göstermek, işlerini kolaylaştırmak her bireyin görevidir.
Elbette ki ahlaksızlık yapanlar, saldırgan tavır sergileyenler, sağlık çalışanlarına saldırıp yaralayanlar, caniler elbette ki var; cezaları da en ağır şekilde verilsin istiyoruz.
Çıkarılan kanunlar; bu konuda da dengeden sapıyor, çevre baskısı ile haksız uygulamalar oluyor.
Yok mu hastaları ve yakınlarını azarlayan, tepeden bakan, hakaret eden doktor ve hemşireler? Zaman zaman yaşamadık mı, maruz kalmadık mı bu haksızlıklara?
Hemen şikayetle cezaya çarptırılan hasta ve yakınlarına büyük haksızlık yapılacaktır. Saldırı ve hakaretle; kendini ifade etmeyi, hakkını istemeyi şiddet olarak değerlendirmek de ayrı bir zulümdür.
Her şey doktorun iki dudağı arasında, parmağının ucundaki düğmede olmamalı.
Hasta olan, hastası olan, olayın şoku ile panikleyen, telaş ve korkuya kapılan kişilere de bir yere kadar tolerans gösterilmeli, anlık ruh yapıları dikkate alınmalıdır.
Doktorlar, hasta ve hasta yakınları ile iletişimlerinde lazım olacak psikolojik eğitimi almalıdırlar. Olaylar karşısında insan davranışlarını iyi analiz edecek eğitimle donanımlı olmalıdırlar.
Denge, adalet, kanunlarda eşitlik…
Aksi taktirde bir toplumda huzuru sağlayamazsınız.
Yasalar yeniden gözden geçirilmelidir kanısındayız.