Yıllardır bu ülkenin gençlerinin fikrine, düşüncesine ipotek konuyor, gözlerinin biri kapatılıyor, ufuktaki açının biri daraltılıyor; gösterdikleri şekilde inanma ve düşünce rotası çiziliyor. Böyle düşünmediğin, fikri itiraz yapmak istediğin, ya da eksik gördüğünü söylemek istediğin zaman; derhal karşınıza cezalar çıkartılır, ya da en az yasalar kadar şiddetli ve acımasız mahalle baskısı ile karşı karşıya […]
Yıllardır bu ülkenin gençlerinin fikrine, düşüncesine ipotek konuyor, gözlerinin biri kapatılıyor, ufuktaki açının biri daraltılıyor; gösterdikleri şekilde inanma ve düşünce rotası çiziliyor.
Böyle düşünmediğin, fikri itiraz yapmak istediğin, ya da eksik gördüğünü söylemek istediğin zaman; derhal karşınıza cezalar çıkartılır, ya da en az yasalar kadar şiddetli ve acımasız mahalle baskısı ile karşı karşıya kalırsınız.
Bin yıldan daha fazla zamandan beri var olan Türk Devletlerinin başına çok sayıda Hakan, Kaan, padişah, cumhurbaşkanı, başbakan geçmiştir.
Başarılı işler yaptıkları gibi, yanlışlar da, hatalar da yapmışlardır.
Bizler tarihi değerlendirirken; tümünü sevaplarıyla, hatalarıyla kabul eder sahip çıkarız.
Bin yıldan fazla bir geçmişimiz olduğunu bilerek her döneme sahip çıkar; hele hele Osmanlı’nın torunu olduğumuzu kabuk eder, gururla sahipleniriz. Bu sahiplenmede hiç komplekse kapılmayız.
Elbette ki, Osmanlı Devleti’nin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti; farklı millet, farklı ırk, farklı din mensupları tarafından değil, bu toprakların insanları tarafından kuruldu.
Her bölgeden, her düşünceden insanlar tarafından kuruldu; meclis dualarla açıldı.
Zamanla, kendi köklerini ve geldiği yeri inkar eden, yani Osmanlıyı ve kültürünü reddeden, Türkiye Cumhuriyetini bir yerden başlatan bir anlayış gelişti ve kendilerini bu Cumhuriyetin yegane temsilcisi ve sahibi olarak gördüler.
O kadar ki, istedikleri gibi düşünmeyenleri, yapılan devrimleri dini açıdan değerlendirip itiraz edenleri, ya da kabullenemeyenleri suçlama, hatta cezalandırma yoluna gittiler.
Oysa , herkes yasalara uymak zorundaydı; ama kabul etmemekte, fikrini açıkça beyan etmekte, itiraz etmekte ; farklı bir yönetim biçimi istemekte özgür olmalıydı.
Ne yazık ki zamanla böyle düşünenler ya baskı altına alındı veya cezalandırıldı.
Oysa fikirler hür olmalıydı, meselelere bilimsel bakılmalıydı.
Doğal olarak, hangi din mensubu olursa olsun; bir anda, inancı ve yeni getirilen devrimler arasında kalırsa; bunalıma düşer, ruhi ızdıraplar çeker; en acısı da bu durumdur.
Biz Cumhuriyeti kuranlara minnet duygularımızı ve teşekkürlerimizi bildirir, dualar ederiz.
Herkes gibi onlar da insandır, fanidir, hata da yapar, yanlışta; üzülür de güler de .
Atatürk’ü zamanla konumundan kaydırdılar, tanrısallık yüklediler; geçmişi reddettiler, inançları sosyal alandan uzak tutmaya çalıştılar.
Zamanla bu halk arasında bir barış, bir kaynaşma sağlanamadı. Bu durum hala keskin sınırlarla ayrılmış bir durum arz ediyor.
Bırakın bu ülkenin gençleri özgür düşünsün, tarihi araştırsın, objektif değerlendirsin!
Dikte ettirilen, kanunlarla sert bir şekilde korunmaya çalışılan, cezayla korkutulan, susturulan bir toplumun sağlıklı yapısından bahsedilemez; zoraki olmuyor da zaten.
Atatürk ismi; kötü emelliler için bir kalkan olarak kullanılıyor; ibadet ve dualarında, mübarek gün ve gecelerde mütedeyyin kesim; Atatürk’ten bahsetmedikleri gerekçesi ile şiddetli eleştiriye maruz kalıyor bu kesim tarafından.
Hemen hemen her din ve inançta bir dini tören, matem ve dini ritüeller vardır.
Pekâlâ 10 Kasımda Cumhuriyetin kurucusu Atatürk hakkında hiç bir dini tören yapıldı mı? Dualar edilip hatimler indirildi mi ?
Şiddetli Atatürkçü dernekler, vakıflar, kuruluşlar , medya, resmi kutlamalardan sonra, Kuran okutup, dualar ederek canlı yayınlar yaptılar mı?
Yoksa Mustafa Kemal’in böyle bir vasiyeti mi var? Yoksa bir duayı çok mu görüyorsunuz?
Bunun yerine ekranlarınızda, toplantılarınız da , köşelerinizde sürekli geçmişe ve bu milletin değerlerine hakaret ettiniz.
Danslarla, balolarla ; dini ritüelden uzak bir ölüm yıldönümü ilkel toplumlarda bile yapılmaz.
İbretlik bir durum!