Annem Kayseri’den Ankara’ya giden son otobüse gece 12’de biner. Sabah 05.00 civarında Ankara girişinde Mamak nizamiyede inip tutuklu görüşmesine kaydını yaptırır. Yaz sonu havalar sıcak geçiyor ve ramazan… Annem oruçlu. İki aydır yasak olan tutuklu görüşmesi bayram dolayısıyla açıldı. Annemin sabahın 06.00’sında yazıldığı görüş sırası, öğleden sonra saat üç dört gibi gerçekleşir. Görüş yapılan yer […]
Annem Kayseri’den Ankara’ya giden son otobüse gece 12’de biner. Sabah 05.00 civarında Ankara girişinde Mamak nizamiyede inip tutuklu görüşmesine kaydını yaptırır. Yaz sonu havalar sıcak geçiyor ve ramazan…
Annem oruçlu. İki aydır yasak olan tutuklu görüşmesi bayram dolayısıyla açıldı. Annemin sabahın 06.00’sında yazıldığı görüş sırası, öğleden sonra saat üç dört gibi gerçekleşir.
Görüş yapılan yer yan yana tahminen 60×60 cm, yarısı cam, yarısı tel örgü. Camdan bakıyorsunuz. Yana çekilip, sık örülmüş tel örgüden konuşuyorsunuz. İçerisi loş ışık, camlarda kirli olunca görüntüde net olmuyor. Siz tel örgüden bağırarak konuşuyorsunuz. Yanınızda ki diğer tutuklular da bağırarak konuşuyorlar. Hal böyle olunca konuşulanlar bir birine karışıyor. Üstelik bütün tutuklular 2 numara saç traşlı, kara kuru ve ayırt etmesi zor… Annem geldi, camdan baktı tanıyamadı. İki yıldır görüşmemiştik…
Ben 65 kilodan 45 kiloya düşerken, onun da saçlarına yıldız düşmüştü…
“Oğlum İlhan’ı arıyorum!” diye bağırıyor. Ben, “Anne anne!” diyorum. O; “Oğlum ilhan’ı arıyorum…” diyor. Benim adım İlhan Nevzat, okullar da kısaltma şeklinde İ. Nevzat yazılınca annem hariç herkes bana Nevzat diyor. 60 yıllık birlikteliğimiz de hep “İLHAN” dedi.
Baktım annem beni tanımıyor bacımı sordum; “Anne anne Canan ne yapıyor?” deyince, annem bağırdı; “İlhan, İlhan kırmızı kazaklı sen misin?” diye. Ben cevap vermeden asker; “Görüş bitti!” deyip omzumdan tutup götürdü…
Rahmetlinin ilk anneler günün de mezarına gittiğimde de üzerimde kırmızı kazak vardı…