Yüz civarında çalışan, hepsi de öğrenci. Üniversitenin değişik fakültelerinden mühendislik, mimarlık olduğu gibi tıp, eczacılık da var. Yani eli alet tutabilen kişiler. Şehre tepeden bakan bir arazi. Önce toz kireçle sokaklar çizildi sonra beşyüz metrekare arsalar oluşturuldu. İçerisine iki oda bir mabeyn toplam 65 metre kare evler yapıldı. Zaman zaman belediye, zaman zaman jandarmayla sorun […]
Yüz civarında çalışan, hepsi de öğrenci. Üniversitenin değişik fakültelerinden mühendislik, mimarlık olduğu gibi tıp, eczacılık da var. Yani eli alet tutabilen kişiler.
Şehre tepeden bakan bir arazi. Önce toz kireçle sokaklar çizildi sonra beşyüz metrekare arsalar oluşturuldu. İçerisine iki oda bir mabeyn toplam 65 metre kare evler yapıldı.
Zaman zaman belediye, zaman zaman jandarmayla sorun yaşandı. Ben de üniversite öğrencisiyim duvarcı kalfasıyım ama ustanın olmadığı yerde ‘baş usta’ oldum. Duvarcılığı lisede öğrenmiştim. Bizim sınıfta Necdet vardı yaz tatillerinde inşaatlarda duvar örerdi. Allah için iyide ustaydı beni de yanına amele olarak alırdı. Harç getir, taş getir derken sanatı bana da yavaş yavaş öğretti. Kendisi dış cepheyi şakül tutarak cıncık gibi örerken bana kör duvarları ördürürdü. Banyo ile tuvalet arası gibi ben yamuk yumuk örünce motive ederdi “Sıvacı düzeltir, canını sıkma” derdi.
Okulda da başarılıydı, ustalıkda da… Üniversite sınavlarında yüzde birlik dilime girmişti bende yüzde ikilik dilime…
Yıllar sonra Anadolu’da bir şehirde karşılaştık oranın İl Sağlık Müdürüydü. Bende burada dış cepheleri ördüm kör duvarları da mühendislik öğrencilerine ördürdüm halbuki eczacılık okuyordum ve sorunlar yaşasak da evleri teslim ettik. Okul bitti! memlekete döndüm! Otuz yıl sonra hemşehrimin, dünürünün oğlu şehit düştü 400 km yol tepip cenazeye gittim. Çok katlı, yüksek yüksek lüks binalar…
Ortada, park içerisinde camii.
Cenaze namazından önce bir çelenk parçalandı, namaz bitince de ana muhalefet partisinin sosyal demokrat lideri yuhalandı…
Ufak çaplı saldırı oldu. Ben olanlara bir anlam veremeyince hemşehrim bazı açıklamalar yapma gereği hissetti:
“Nevzat bey, bu mahalledeki isimler DENİZ ,BARIŞ, ULAŞ gibi. Aslında burası sol görüşlüydü 12 Eylül 1980 öncesi hazine arazisine gecekondu olarak yapılmış. 1983’de ANAP iktidara gelince ‘ÖZAL’ buralara tapu tahsis belgesi vererek legalleştirdi…
Bu iktidarda, “Kentsel dönüşüm” uygulayınca gecekondu sahipleri ikişer lüks daire sahibi oldular durum bundan ibaret” dedi. Baktım baktım köşe parsellerde evler içeri çekik bunu da Ruslar’dan öğrenmiştim Kayseri’de sümer, bez fabrikasını yapınca yanına yaptıkları yenimalle’de köşe parsellerin yarısını boş bırakmışlardı
(Virajlarda görüş açısı geniş olsun diye.) Bende o mahallede büyüdüğüm için aynı uygulamayı gecekonduları, arsaya oturturken ona göre yapmıştım. Biz bu evleri yaparken başımıza ‘Münevver’ belası musallat oldu. Belediye zabıtalarını, jandarmayı toplar yıktırmaya uğraşır. Taşlı, sopalı kavgalar olurdu. Evinin sokağına boydan boya “FAŞİST MÜNEVVER HALKIN EVİNDEN ELİNİ ÇEK!” Sloganı etkisini gösterdi. Hazinenin avukatı bizimle uğraşmaz oldu.
Yıllar sonra öğrendim, kendi kızı da komünizm propagandasından yargılanmış. Nihayet evler bitti. Anahtar teslim töreni yaptık. TOKİ’nin törenleri bizimkinin yanında sönük kalır… Değişik fakültelerde çalışan hizmetlilere karşılıksız dağıttık. Benim dalıp gittiğimi gören hemşehrim, ikaz etme gereği duydu;
“Hadi gidelim artık, ben seni işadamı diye tanıttım. Görüşünü öğrenirlerse seni de linç ederler!”
Arabaya bindim, bastım gaza, açtım radyoyu. Selda Bağcan yanık yanık söylüyordu. “VURULDUK EY HALKIM! UNUTMA BİZİ…”