ARKADAŞIM FİKRET

Fikret’le lisede beraber okuduk. Benden bir sınıf öndeydi. Zaten bir yaşta büyüktü… Babası da, babamdan bir yaş büyüktü ve köy enstitüsünde bir sınıf öndeydi. Sümer sporda amatör boksördü. Beni de kulübe yazdırdı. Beraber idmanlara gitmeye başladık. Müessese kulübü idi. Antrenör Faruk hoca da fabrika da usta başıydı. İşletme müdüründen bizim için işçilerin yemek fişinden zar […]

Yayınlama: 14.05.2022
A+
A-

Fikret’le lisede beraber okuduk. Benden bir sınıf öndeydi. Zaten bir yaşta büyüktü…

Babası da, babamdan bir yaş büyüktü ve köy enstitüsünde bir sınıf öndeydi.

Sümer sporda amatör boksördü. Beni de kulübe yazdırdı. Beraber idmanlara gitmeye başladık. Müessese kulübü idi. Antrenör Faruk hoca da fabrika da usta başıydı. İşletme müdüründen bizim için işçilerin yemek fişinden zar zor alırdı. İplik bölümünde duş alıp yemekhane de üç kap yemek yerdik. Sendika seçimleri yaklaşmıştı, adayın birisi masanın üzerine çıktı : “Bulaşık suyunu çorba niyetine içersiniz, sonra da şükredersiniz” demişti…

Fikret’le yaz tatillerinde çalışırdık. Ben kalenin önünde el arabasıyla seyyar sebze satardım o da çorap…

Daha sonra üniversite okumaya, Ankara’ya gittik. Ayrı ayrı fakültelere kayıt yaptırdık. O şanslıydı kendi okulunun yurdu vardı, oraya kayıt yaptırdı. Ben onun kadar şanslı değildim!

1970’li yılların ikinci yarısı ülkede siyasal olaylar tırmanıyor. Birlikte, Ankara’dan memlekete siyasi gazete ve dergi getirirdik. Dernekte seminer verirdi. Konuşmasının birinde: “Küçük burjuva kaypaktır! Somun gibidir! Fazla sıkarsan yalama olur!” dedi.

Kendi kendime dedim ki ; “Fikret Lenin’in DÖNEK KAUTSKY kitabını yeni okumuş ki oradan alıntı yapıyor.” dedim. Seminer sonunda, “Bak Fikret bizde okulu bitirince küçük burjuva olacağız, bizdemi kaypak olacağız?” dedim.

O söz benim değil! Lenin’in dedi.

Okul bitince Fikret Ankara’da kaldı. Bilgisayar üzerine uluslararası bir şirkete girdi. Bende memlekete dönüp, ticarete başladım. Fikret en alt kademeden başladığı işinde; şef, Ankara müdürü ve Türkiye müdürü oldu.

Bir gün telefon açtı, benim adıma bir şirket kuracakmış, kendi adına kuramıyormuş. “Bu işin riski de var! Eğer işler ters giderse, haciz gelir sıkıntıya düşersin, iyi düşün! Yarın karar ver.” dedi. Düşünmeye gerek yok! ‘Bizim malımız dostumuz için, canımız düşmanımız için…  ne yapmam gerekiyor ise yaparım’ dedim.

Kargodan gelen evraklarla notere gittim. İmzaları atıp gönderdim. İlerleyen süreçte, zaman zaman evrak gönderir bende imzalar geri gönderirim. Böylece altı yıl geçti…

Fikret’ de Avrupa müdürü olmuştu ve bana telefon açıp, işinden istifa ettiğini, şirketi kendisine devredebileceğimi, gerekli evrakları gönderdiğini söyledi. Bir müddet görüşmedik, daha sonra beni aradı: İstanbul çırağan sarayında, şirketin onuncu kuruluş yıldönümü etkinliklerinde, onur konuğu olduğumu söyledi. Üç gün, iki kişilik rezerve yapılmış. “Ya Fikret! Sen o otelin, geceliğinin kaç lira olduğunu biliyormusun? Orası çok pahalıdır, ayrıca ucuz olsa bile gelecek durumum yok, beni mazur gör” dedim. O da bana; “İnternete gir! kurduğun şirketi incele” dedi. Araştırdım ki: 500 e yakın çalışan var! Çoğu bilgisayar mühendisi, Türkiye’de ve dünya da önemli yazılımlar yapmışlar, büyük projelere imza atmışlar. Değişik ülkelerde, devletlerin programlarını yazmışlar ve yazıyorlar. Ben istanbul davetine gidemeyince, aile boyu dünyanın öbür ucundan açık tarihli tatil hediyesi gönderdi.

Bizde bugün gidelim yarın gidelim derken ilgili tur şirketi battı…

Bende biletleri hatıra olarak saklıyorum.

REKLAM ALANI
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.