Camdaki ocakçı alınacak ilanını görünce içeri girdim. Çalışan ile görüştüm. Ben bu adamı tanıyordum ama olamazdı. O bizim ortaokulda herkesin korktuğu sosyal bilgiler öğretmenimizdi. Konuştukça onun olduğunu öğrendim. Kendisi beni ya tanımadı ya da tanıdı da fazla samimi olmak istemedi. Ne de olsa ast-üst ilişkisi olacaktı. Öğretmenim emekli olunca Ankara’ya yerleşmiş. Kahvehanenin sahibi de hemşerisi […]
Camdaki ocakçı alınacak ilanını görünce içeri girdim. Çalışan ile görüştüm. Ben bu adamı tanıyordum ama olamazdı. O bizim ortaokulda herkesin korktuğu sosyal bilgiler öğretmenimizdi. Konuştukça onun olduğunu öğrendim. Kendisi beni ya tanımadı ya da tanıdı da fazla samimi olmak istemedi. Ne de olsa ast-üst ilişkisi olacaktı. Öğretmenim emekli olunca Ankara’ya yerleşmiş. Kahvehanenin sahibi de hemşerisi imiş. Gel hoca burada müdür ol demiş. Kahvehane dediysem sıradan bir yer değildi. Ankara’da Maltepe’de bulvar üzerinde on bilardo masası, değişik oyunlar oynanan büyük bir yerdi.
O yıllarda üniversiteler güvenlik nedeniyle bir hafta, on beş gün ya da süresiz sık sık kapanırdı. Ben de böyle bir boşlukta kahvehanede çalışmaya başladım. Evimize de yakındı.
İki hafta sonra öğretmenimin bel fıtığı rahatsızlığı dayanılmaz olunca ayrılmak zorunda kaldı. Bir gece yarısı kahvehaneyi kapatıp hesapları gördük. Beraber dışarı çıktık. İçimde paslı bir çivi kalmasın, öğretmenime söyleyeceğimi söyleyeyim dedim.
Hocam siz ortaokulda, birinci sınıfta dersimize girdiniz. İlk ders tanışmaydı. Nerede oturduğumuzu, babamızın ne iş yaptığını ve büyüyünce ne olmak istediğimizi sordunuz. Sıra bana gelince, büyüyünce ne olacaksın? sorusuna cevap vermedim. Arkadaşlarım doktor, avukat, mühendis derken ben “bilmiyorum” dedim. Siz kızdınız; “Peki çöpçü, bulaşıkçı, garson olmak ister misin?” dediniz. Ben de kısmet dedim. O anda sizde film koptu. Ağzım, burnum kanayana kadar dövdünüz.
Hammurabi Kanunlarını bilemedim, dayak yedim. Niagara Şelalesi’nin debisini bilemedim, dayak yedim. Büyüyünce ne olacağımı bilemedim yine dayak yedim deyince, öğretmenim bana sarıldı. Ben de ona… aynı yorgun boksörlerin birbirlerine sarıldığı gibi. Sonra ayrıldık. Birbirimizin yüzüne bakmadık. Baksak ikimiz de ağlayacaktık. Kar ince ince yağıyordu. Paltomun yakasını kaldırdım. “Sabaha bu kar doldurur” dedim. Evin yolunu tuttum. Bir hafta sonra okul açıldı. Ben de ayrıldım. On gün sonra da kahvehane bombalandı. Ölen ve yaralananlar vardı.