ELİN KIZI

Rivayet o dur ki kadının biri çeşmeden su doldururken kendi kendine söylenip duruyormuş. Gözün kör olsun Köroğlu! Gözün kör olsun Köroğlu! Atını sulamaya gelen bir delikanlı yaklaşıp: Teyze sen Köroğlu’nu tanır mısın? diye sormuş. Yaşlı teyzenin verdiği cevap manidardır. Ne bileyim yavrum köyde herkes söylüyor bende deyiverdim. Evet, bir çok evde çoğu kişinin kullandığı bir […]

Yayınlama: 12.06.2023
A+
A-

Rivayet o dur ki kadının biri çeşmeden su doldururken kendi kendine söylenip duruyormuş. Gözün kör olsun Köroğlu! Gözün kör olsun Köroğlu! Atını sulamaya gelen bir delikanlı yaklaşıp: Teyze sen Köroğlu’nu tanır mısın? diye sormuş. Yaşlı teyzenin verdiği cevap manidardır. Ne bileyim yavrum köyde herkes söylüyor bende deyiverdim.

Evet, bir çok evde çoğu kişinin kullandığı bir söyleyiştir elin kızı tabiri.Tuturmuşlar elin kızı da, elin kızı!!!Bu el kimdir, bu kız kimindir bilinmez amma akşam sabah Köroğlu misali gelen söylüyor giden söylüyor.

Bir yakın dostum anlatmıştı. Biz 8 kardeştik.3 kız 5 erkek. Evlendim. Huzurlu mutlu bir yuvam olsun diye.

Benden önce de annem babam görmüştü. Onlarda görünce ‘görücü usulü’ oluyormuş. Ben sevmiştim aldığım kızı. Benim gibi ailem de sevmişti. Sevmesine sevmişti amma gel zaman git zaman sevilen gelinler ne hikmetse el kızı olarak anılmaya başlandı.

Bir erkek için evliliğin ilk ayları cicim ayları, balayı aylarıdır. Kayınbabalar pek müdahil değildir yaşanılanlara. Alınıp verilemeyen ne ise gelin görümce ya da gelin kaynana arasında bir çatışmadır almış başını gidiyor. Çatışmadan kastım ‘söz dalaşı’. İlk zamanlar annelerin gözünde de gelinleri tekti, güzeldi. Evcimendi, işçimdendi. Getir getirir, götür götürür, otur oturur idi. Annem eşime eşimde aileme karşı oldukça anlayışlı idi.

Yakınım demiştim. İsmi bende saklı kalsın. Anlatmaya devam ediyor. Babam işçi emeklisiydi büyükşehirden. Annem de ev hanımı. Hanım dediysem ayak ayak üstüne atıp kahvesini keyifçe yudumlayanlardan değildi. Ömrünü bize adamıştı kadıncağız. Ev işleri, tarla işleri, bulaşık, çamaşır, tandır hep ondan sorumluydu. Bu konuda da mahir bir kişiydi. Köyde herkes parmağıyla gösterirdi. İşi temiz, eli temiz, pişirdiği yenilen.

Ne olduysa kardeşlerim bir bir evlendikten sonra oldu. Bir gelin geldi evimize. Bir kızımızı nişanladık başka bir eve. Bir kardeşim daha evlendi. Bir kız kardeşimizi nişanladık başka bir beyle. Derken hep böyle olmuştu. Bir aldık bir verdik.

Kız kardeşim eşiyle her gelişinde damat gelmiş hoş gelmiş, kızım gelmiş, kızım gelmiş! diye sevinçten dört köşe olan annem ne hikmetse aynı neşeyi eşime gösteremez olmuştu. Gelinine karşı biraz da yüzünü ekşiterek ne olacak el kızı elin kızı değil mi? Demeye başlamıştı. Bu söylenenler hem benim hem de eşimin ağırına gitmeye başlamıştı. Oysa kızları gitmişti. Kendi evine de el kızı dediği hizmetini

görecek, evirip çevirecek bir gelin gelivermişti. Artık buna alışmalı değil miydi? Buna tahammül etmesi gerekmez miydi? Birlikte sevgiyle yaşamak varken…

Hayatın ağır yükünü omuzlarına yükleyen bu arkadaşım dolu hem de çok dolu olduğu için derdini benimle paylaşma ihtiyacı hissetmiş olmalı ki yaşadıklarını tüm içtenlikle anlattı. Bu konuda yardımcı olmamı istemişti.

Manevi rehberlik seminerlerine katılmış bir kaç okul bitirmiş biri olarak dilimin döndüğünce bir çözüm bulmaya çalıştım. Öncelikle sakin olmasını sabırla dinlemesini rica ettim. Ben anlattım O dinledi.

O sordu ben cevap verim. En son bir hikaye anlatarak konuyu kapattık.

Hikayenin özeti şu: Vaktiyle köyün birinde eşiyle çok mutlu olan bir gelin yaşar Ancak bu gelin kaynanasıyla bir türlü geçinemez. Bunda ikisinin farklı kişiliklere sahip olmasının etkisi vardır. Bir türlü anlaşmayı başaramayan gelin eşinin de gelin ve kaynana kavgasından mutsuz olduğunu görünce bu işiçin kesin çözüm bulmaya karar verir.

Kaynanasıyla kavga etmekten sıkılan gelin onu öldürmeye karar verir. Ancak eşinin bunu anlamaması gerektiğinden akrabası olan bir baharatçıya gider ve ondan kaynanası için etkili bir zehir hazırlamasını ister. Zehrin anlaşılmaması gerektiğini de vurgular. Bunun üzerine baharatçı gelinin istediği zehri hazırlar ve ona kaynanasına 3 ay bu zehirden vermesini ister. Anlaşılmaması içinde zehri kaynanasının yemeklerine katmasını söyler. Ayrıca şüphe çekmemesi için kaynanasına iyi davranmasını ve onun istediği yemekleri hazırlamasını söyler.

Gelin baharatçıdan zehri alır ve evine gider. Baharatçının dediklerini yapmaya başlar. Kaynanasının istediği gibi davranır ve güzel yemekler yapar. Yaptığı yemeklere az miktarda zehir katmayı da eksik etmez. Zaman geçtikçe kaynanası da ona olan tavrını değiştirir ve kızı gibi davranmaya başlar. Gelin ve kaynananın arasının düzelmesi en çok damadı mutlu eder. Eşinin mutlu olması ve kaynanasının ona iyi davranması gelinin yaptıklarından pişman olmaya başlamasına neden olur.

Hülâsa hayat dediğimiz tatlı dil, güler yüz ve iyilik değil mi? İşte kim bunları başarırsa barış ve huzur içinde yaşamayı da hak etmiş demektir.

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.