Hayır senin köyünde, kasabanda, ilinde!
Neydi feodalite? Köyün, kasabanın hatta şehirlerin büyük aşiretleri var; bu aşiretlerin de bir lideri var ki, her şey iki dudağı arasındadır.
O ne derse o olur, itiraz olmaz, baş kaldıran cezalandırılır, korkutulur, dışlanır, sürgün edilir.
Ağanın marabaları emre amade, teslim olmuş, itiraz hakları yok, örgütlenemezler, birer birey , Allah’ın yarattığı bir kul olmak yerine, ağaya kul köle olurlar.
Ağam bilir, Allah ağamdan razı olsun; karnımızı doyuruyor, evlendiriyor, hayvanımızı , buğdayımızı veriyor!
Ama insanlığımızı, irademizi, onurumuzu satın alıyor, ipotek altına alıyor.
İşin en ilginç yanı; alışılagelen bu hayat, yaşam biçimi zamanla kanıksanıyor, kimse vaz geçmek, bırakmak istemiyor.
Bir araştırma yapılsa, gizliden gizliye şikayet etseler de, çoğunluk bu düzeni istiyor.
Beyinler uyuşmuş, ufuk daraltılmış, daha iyisi ve daha iyi hayat gösterilmemiş, bu yüzden içindeki bulunan durumu en iyi durum sanıyorlar.
Zamanla alışkanlıkların esiri olmuş, biz yapamak, ağamız yapar, biz bilemek o bilir, bizim ne haddimize kompleksi yerleşmiş zihinlere.
Cehalet teslimiyeti getiriyor, itiraz eden korkutuluyor, susturuluyor.
Bu durdurmayı sadece fiziki anlamda değil psikolojik olarak da anlamak lazımdır.
Asıl kaygılandıran; kimi özgürlüğün tadına varmış, ufku açılmış, etrafı görmüş; bir umut kaynağı gördüğümüz kravatlı marabaların olması, fikirlerinde bir tekamülün olmamasıdır. Her sözleri, her davranışları ile feodalite adına çalışan birer nefer olmalarıdır…
Kartalı uçsun, doğaya gitsin diye yıllarca besledikleri kafesten çıkardılar, bir uçurumun kenarına bıraktılar; o da ne! Ha bire kafesin içerisine koşuyor.
Feodal yapının, nizamın bir sonucudur tüm bunlar!
Kafesten kurtululsalar bile tekrar girmek için çalışan, celladına aşık olanlar misali bir fikrin tezahürüdür tüm bunlar.
Feodal yapı belki doğu bölgelerinde azalmıştır; lakin diğer bölgelerde etkinliğini güçlü bir şekilde koruyor.
Özellikle kravatlı, kanaat önderi etiketli, para ağa babaları tarafından bu düzen beslenmektedir ne yazık ki.