Bugünkü köşe yazıma şair Durdane Bozkaya hanfendiyi taşımak istedim. “Gözlerin hangi mevsim” şiir kitabından bir kaç demet sunuyorum. Umarım keyif alırsınız.
Her şeyden öte o bir kadın. O bir anne. Yüreği ilhamla dolu. Düşüncelerini satır satır kaleme döken ‘söz uçar yazı kalır’ düsturunca şiirlerini bir kitapta toplayan yeni yeni filizlenen bir şair. Henüz yolun başında. Arkasından bir, iki, üç gelecek diye ümit ediyorum.
Şiirin ve bahsi geçen kitabın sahibi Durdane Bozkaya.Aslen Şarkışla doğumlu olup Kayseri’de ikamet etmekte. Kendisi de bizim gibi Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi üyesi. Büyükşehir belediyesinin düzenlemiş olduğu 7.kitap fuarında görüşmek tanışmak nasip olmuştu. Tevafuk olsa gerek aynı stantta yerimizi almıştık. Benimde Şarkışla’dan evli olmamdan öte bir dostumun yakınıydı kendisi.
Biz asıl konumuza dönelim. ‘Gözlerin Hangi Mevsim’ kitabına. Ahmet Sıvacı editörlüğünde Melankoli yazarevi’nden çıkmış bir kitap. Emeği geçenleri kutluyorum.
Kültürümüz ve edebiyatımız adına kendine münhasır böyle güzel eserler bıraktığı için tebrik ediyorum.
Hayal gücünü iyi kullanmış Durdane hanım. Soyut düşünceler hakim. Bununla birlikte geceyi-karanlığı, gökkuşağını, portakal çiçeğini, iğde kokusunu, kardelenleri birer simge olarak kullanmış. Yarınlara ait özlemleri, umutları dile getirmiş.
Gah çocuk olmuş uçurtması tellere takılmış. Gâh ben kimim diye sormuş kendince, gâh kimlik arayışı, neredesin, neden gibi konu başlıklarıyla hayatın gerçekliğini sormuş-sorgulamış.
Kimi zaman kendini bir mahkum gibi hissetmiş yarın ne olacağını bilemeyen, Özgürlüğü dileyen.
Şâire hanım, an gelir annesine seslenir.
Umutların âlemindeyim
Sabaha zaman yok
Kırk yıllık sevdam
Ölüyor artık
Ölüyor anne!
Her şey gül kokmalı derken:
Elleri sevgi kokmalı kadının
Aş olmalı ellerinde
Yufka ve bulgur
Taze olmalı içilecek su kadar
Aziz olmalı
Yakmalı bakışları içini insanın
Gül kokmalı saçlarından tırnağına kadar
Müslüman Türk’ün geleneğinde ‘Gül’ aslında bir simgedir.Hz.Muhammed ( s.a.v) hatırlatır bize. Çünkü o kutlu nebinin teri bile gül kokarmış. Nurdane hanım da gülün ne denli hayatımızda var olduğunu işlemiş.
An gelir bahar ayrılığı düşer içine.Sessisce yazmaya devam eder.
Sonra bütün baharlara düştü hüzün
Sevdaların tümüne ayrılık
Neden sarıydı
Soluk sarıydı rengi neden ayrılığın
Sensiz kaldığımda
Ben anladım, der
Bazen bir eskici olur yârin kapısında.
Eskiciyim kapında
Sen ey yâr!
Satamam seninle anıları
Ne sarraf
Ne mücevher yüklü antikacı
Alabilir senden son kalan bana
Yadigârları.
Bazen hüzünlenir, sözleri tükenir. İşte tam o sırada sözcükler yetişir imdadına.
Üşüyorken kendi gölgemde
Kurşuni renkteyken
Kuşlar uçmazken kanat vurmazken
Bir boşluktayken gökyüzü
Katran renkli bulutlar
Sarmışken
Hüzün içindeyken hüzün
Benimse sözlerim bitti
Son olarak sensizim kimsesizim diyerek edeple bir bekleyiş içerisinde olduğunu görüyoruz.
Yol vermiyor edebim
Ne zamandır edepsizliğe
Bağlamam hasret çalıyor yıllardır
Bozkırım, yağmurum, karım
Bir kimsesizlikteyim
Bir kimlikte sensizim.
Bir başka kitap tahlilinde buluşmak üzere esen kalın.