Her insanın kendini ifade etme biçimi vardır. Kendini tatmin etme araçları vardır. Ama bunların bazısı meşru bazısı da meşru değildir. Sosyal medya bunların çeşitleri ile doludur. Saç kesim tarzları, giyim biçimleri, kahkaha ve gülüşleri, para harcama biçimleri, ekonomi anlayışları, eş dost ilişkileri, oyun tarzları, eğlence düşkünlükleri, cinsellik sunuşları; örnek olarak verilebilir. Bencil. Egoist. Makyavelist. Tipli […]
Her insanın kendini ifade etme biçimi vardır. Kendini tatmin etme araçları vardır. Ama bunların bazısı meşru bazısı da meşru değildir. Sosyal medya bunların çeşitleri ile doludur. Saç kesim tarzları, giyim biçimleri, kahkaha ve gülüşleri, para harcama biçimleri, ekonomi anlayışları, eş dost ilişkileri, oyun tarzları, eğlence düşkünlükleri, cinsellik sunuşları; örnek olarak verilebilir.
Bencil. Egoist. Makyavelist. Tipli insanlar sevilmez. Ama kimdir bunlar? Yakalarında yazmıyor. Ancak davranış ve yaşam tarzları onları tanımlamaktadır. Bir kadın ve erkeğin erdemli oluşu; yoksul ve miskinlerin ya da başka bir deyimle ihtiyaç sahiplerinin var olduğu ortamlarda anlaşılır.
İnsanlık tarihi içerisinde yoksulluğun en yüksek olduğu yüzyıl 21.yy. olduğunu söyleyebiliriz. Milyonların açlıktan öldüğü ve hastalandığı bu zaman diliminde, insan denilen varlık nasıl bencil ve israf içerisinde olabilir. Yaşadıkları mahalle, semt ve şehirlerde açlık sınırında ve sağlıksız koşullarda yaşayan insanlara rağmen; toplumsal statüsü ne olursa olsun; paylaşmayan ve israf eden (dilediği gibi harcayan); bir karakteri tanımlamak oldukça zor olmalıdır!
Başka örnekler verilebilir ama şu örneği paylaşalım. Mesleği mobilyacı olan bir arkadaşım “Hocam! Bu gün bir eve mobilya ölçüsü almak için gittim. Evlilik hazırlığı yapan bayan; ustam! Benim 200 adet ayakkabım var. Ayakkabılarımı yerleştirecek şekilde mobilyayı yap” dedi. Ayakkabısı olmayan veya delik olan yığınların olduğu bir dünya da; birinin kendisini ifade etme tarzı. Bu davranışın erdemli olduğunu söylemek mümkün müdür? Çok karanlık bir tablo.
Aydınlık bir tablonun varlığından da söz edilebilir. Şöyle ki yıl 1978. Yer İstanbul. Mevsim kış. Zemheri. Çok soğuk. Kedilerin bile dışarıya çıkmadığı hal. Her taraf bembeyaz ve don. Tirajı yüksek bir günlük gazetenin yönetmen ve yazarları; ertesi günkü gazetenin manşetini belirlemek üzere, yatsı ezanı vaktinde bir araya gelirler. Ancak içlerinden bir eksiktir. Yarım saat sonra beklenen de gelir. Çok üşüdüğü her halinden belli. “Yolda gelirken elektrik direğinin altında kestane satan bir adama rastladım. Kestane alacaktım ama yemezsiniz diye almadım” dedi. Gazetecilerden biri “Yani bu soğukta, bu geç saatte kestane satan adam gördün ama almadın öyle mi? Bırak insanları sokak hayvanlarının bile olmadığı sokaklarda bir insanın dışarıda olması, kestane satması, bu sıradan bir olay değil. Gör, hangi zorunluluk ve ihtiyaç onu bu saatte ve soğukta kestane satmaya itmiştir. Sen onun bu haline duyarsız kaldın. Hâlbuki biz yemesek bile sen kestane almalıydın. Onun ihtiyacına bir nebze de olsa katkıda bulunmalıydın.” Dedi ve ayağa kalktı. “Kusura bakmayın. Ben senin gibi bir insanla oturup, gazete manşeti atamam” diyerek gitti
Belki diyeceksiniz bir çiçekle bahar gelmez. Ama en uzun yolculuklar bir adımla başlar. Kapitalizme ve bencilliğe yenik düşmemek adına erdemli insanlar ayık ve ayakta olmalıdır.
Bir Müslüman veya bir insan kendini nasıl ve ne ile ifade etmeli?