Şöyle bir olay anlatılır. Adamın biri kalabalık bir ortamda; dinden, imandan, kitaptan bahseder. Konuşur durur. Ne dilini tutmasını bilir ne de kalbini. Orada dinleyiciler arasında alim bir kimse de bulunmaktadır. Söylenen sözlerin eksik, yanlış olduğu ve cahil kimselerin ağzından döküldüğü besbellidir. Biraz suskunluktan sonra alim kalkar ve vitrinde duran Kur’an-ı Kerim-i alır, konuşan adamın önüne […]
Şöyle bir olay anlatılır. Adamın biri kalabalık bir ortamda; dinden, imandan, kitaptan bahseder. Konuşur durur. Ne dilini tutmasını bilir ne de kalbini. Orada dinleyiciler arasında alim bir kimse de bulunmaktadır. Söylenen sözlerin eksik, yanlış olduğu ve cahil kimselerin ağzından döküldüğü besbellidir. Biraz suskunluktan sonra alim kalkar ve vitrinde duran Kur’an-ı Kerim-i alır, konuşan adamın önüne koyar. Herkes ne olacağını merakla takip eder. Alim kimse “Evladım senin kitabın ne?” diyerek sorar. “Kur’an-ı Kerim hocam” hoca önünde duran kitabın herhangi bir sayfasını açar ve “Oku! Öyleyse kitabını” adam şaşkındır. Bir ayet bile okuyamaz. Hoca ses tonunu artırarak “Evladım senin kitabın ne?” diyerek sorusunu yeniler. Adam biraz mahcup bir edayla “Kur’an-ı kerim hocam” “Öyleyse oku kitabını!”adam kızarır. Bülbül gibi konuşan, dinden imandan hüküm veren bu adamdan yine hiç ses yok. Çünkü Kur’an okumasını bilmiyor. Alim zat üçüncü defa. Ses tonunu yükselterek “evladım senin kitabın ne?” “benim kitabım Kur’an hocam!” “Öyleyse oku kitabını! İnsan kendisine ait olduğunu söylediği, sahiplendiği şeyi bilir ve okur.”
Başta yüce kitabımız olmak üzere sahiplenilen şey korunabilinir. Akif’in dediği gibi “sen sahip olursan batmayacaktır bu vatan.” Müslümanların tüm değerleri ve kutsalları için geçerlidir bu kural. Ancak yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede; üstelik bir devlet okulunda; her gün ezanların okunduğu yerleşim yerinde; Kur’an’ın seçmeli olarak okutulduğu bir okulda; Yüce Kitabımıza! “aşağılık” bir saldırı yapılıyor. Üstelik “dindar bir neslin” ve “Asımın neslinin” dillerden düşürülmediği bir dönemde. İşte burada bir sorun var! Bu kitap kimin? Eğer kadınların erkeklerin, işcinin memurun, öğretmenin imamın, esnafın holdingin, askerin polisin, hakimin savcının, milletvekilinin bakanın, çobanın cumhurbaşkanının kitabı ise; bu kitaba Kur’an’ı Kerime nasıl saldırılıyor?
Bu sorunun cevabını bulmak zor değil. Alim kimsenin yaptığı gibi; “Muhataba, sen! Makamın ve kariyerin ne olursa olsun. Senin kitabın ne? Diye sorarak. Bu soruya verilecek cevap; Kur’an-a nasıl ve niçin, hangi cesaretle saldırıldığını ortaya çıkaracaktır.
Güne Kur’an ile başlanılmayan bir toplumun kitabı sahipsiz kalacaktır; günü ve hayatı elbette kitapsız olacaktır.