Karım, eczaneye girdi. İlaç alıp çıkacak. Bende yaya kaldırımında, arabaya yaslanmış onu bekliyorum. Nihayeti üç, beş dakikalık bir süre… Trafik polisi düdük çalarak geldi. Ehliyet, ruhsat istedi, yok dedim. “Demek ehliyetinde yok” dedi. “Evet yok!” dedim. Koltuğunun altında ki siyah küçük çantasından makbuzu çıkardı, arada ki karbon kağıdı düzeltti, kaputun üzerinde yazmaya başladı. Eğildi, […]
Karım, eczaneye girdi. İlaç alıp çıkacak. Bende yaya kaldırımında, arabaya yaslanmış onu bekliyorum. Nihayeti üç, beş dakikalık bir süre…
Trafik polisi düdük çalarak geldi. Ehliyet, ruhsat istedi, yok dedim. “Demek ehliyetinde yok” dedi. “Evet yok!” dedim. Koltuğunun altında ki siyah küçük çantasından makbuzu çıkardı, arada ki karbon kağıdı düzeltti, kaputun üzerinde yazmaya başladı. Eğildi, öndeki plakayı okudu. Adımı sordu söyledim, yazdı. İmzala dedi, imzalamam dedim. İmzalarsın imzalamazsın derken oradan geçen başka bir trafik polisi arabası bizi görünce durdu. Arabada ki komiser ‘Burada ne oluyor’ gibisinden polise kaş göz ve el işareti yaptı. Polis komiserin yanına gidip bir şeyler anlattı. Komiser araçtan inip yanıma geldi. Bağırmaya başladı; “Kardeşim, ehliyetsiz araç kullanıyorsun, park yasağı olan yaya geçidine park ediyorsun birde görevli polise karşı gelip zorluk çıkarıyorsun! Bu senin yaptığın suç!” dedi.
“Niye suç olacakmış bu ülkede sürücü belgesi olmayan suçlu mu oluyor? ” dedim. Komiser itiraz etti; ” Hayır, ehliyetsiz araç kullanmak suç, park yasağı olan yere park etmek suç.”
Ben başladım ; “Komiserim vallahi ben park etmedim” deyince “Peki bu araba buraya kendiliğinden mi geldi” dedi. Onu bilemem ama benim ehliyetim yok doğru. Bu arabayla da ilgim yok. Burada eczaneye giden karımı bekliyorum, yoruldum arabaya yaslandım, hepsi bu dedim.
Bu esnada karım göründü, halkın “Deli doktoru” dediği psikiyatrist’in bana yazdığı kırmızı reçeteli sakinleştirici ilaçlarımı getirdi.