İnsan işgal altında, yalnızca bedeni değil; zihni ve kalbide işgal altında. Hatta geleceği de… Hümanizmin sonucu olan modernizminsanı tüm köklerinden kopardı. Allah, din, ahlak, tarih, kültürve aile bağlarını hiçleştirdi. İnsanın kendisini de hiçleştirdi. Tüm kutsallarına karşı modernistleştirdi. Kur’an’ın ifadesiyle “insan kendisini heva ve hevesini tanrılaştırdı” insanın tanrılaşması modernizmin başarısıdır. Modernizm hayatın merkezine insanı koyar. Evrendeki […]
İnsan işgal altında, yalnızca bedeni değil; zihni ve kalbide işgal altında. Hatta geleceği de… Hümanizmin sonucu olan modernizminsanı tüm köklerinden kopardı. Allah, din, ahlak, tarih, kültürve aile bağlarını hiçleştirdi. İnsanın kendisini de hiçleştirdi. Tüm kutsallarına karşı modernistleştirdi.
Kur’an’ın ifadesiyle “insan kendisini heva ve hevesini tanrılaştırdı” insanın tanrılaşması modernizmin başarısıdır. Modernizm hayatın merkezine insanı koyar. Evrendeki her şeyin insana göre şekillenmesini ister/zorlar. Bu anlamda modernizmde takip edilecek veya kutsanacak lider ve önder yok. Her insan kendisinin kutsalıdır. Kendi arzu ve istekleri vardır. Alışkanlıkları vardır. İhtiyaçları vardır. Ve tüm bunların sorgulanmasını ve reddedilmesini asla kabul etmez.
Dinlerdeki Allah ya da tanrı inancında böyledir. Allah’ın/tanrının yaptığı sorgulanmaz, yanlışlanamaz, kabul ve itaat edilir. Modernizm de insanın geldiği son nokta işte budur; tanrılaşmak. Yaratılışa aykırı yaptığı ve yapacağı her şeyin adı; tercih. Tercihlere dokunmak ise kabulü mümkün değildir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) seküler bir örgüttür. Öneri, tespit ve tekliflerinde hiçbir dini referans almaz. DSÖ’nün görevi “Sağlık alanında her türlü bilgi sağlamak, tavsiyelerde bulunmak ve yardımlar yapmak. Sağlık bakımından aydınlatılmış bir kamuoyu oluşumuna yardım etmek. Hastalıkların, ölüm nedenlerinin kamu sağlığı uygulama metotlarının uluslararası nomanklatürlerini/adlandırmaları tayin etmek ve ihtiyaca göre yeniden gözden geçirmek” olarak tanımlanır.
Dünya sağlık örgütü alkol ve türevleri ile ilgili olarak ta bilgi sağlaması ve tavsiyeleri var. Birey, toplum, yönetenler. Devletler ve uluslararası kuruluşlar bunları neden dikkate almazlar. Ve insan sağlığı adına ahlak ve hukuki olarak gereğini yapmazlar. Neden!
“Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) geçtiğimiz yıllarda, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 30 ülkede yaptığı, alkolün suçlar üzerindeki etkisi araştırmasında çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Araştırmaya göre, cinayetlerin yüzde 85’i,ırza tecavüzlerin yüzde 50’si, şiddet olaylarının yüzde 50’si, trafik kazalarının yüzde 60’ı ile hırsızlık ve yankesiciliğin yüzde 71’i alkollü iken yapıldı. İntihar Edenlerin Yüzde 90’ı Alkolik.Eşine şiddet uygula yüzde 70’inin, akıl hastalarının yüzde 60’ının, boşananların yüzde 80’inin, tutuklu olanların yüzde 78’inin ve işe gitmeyenlerin yüzde 60’ının alkol kullandığı saptandı.”İçkinin sahte olanı anında öldürür de sahte olmayanı öldürmez mi? İçkinin sahte olmayanı süründüre süründüre öldürür. İşte DSÖ araştırmalarında görüldüğü üzere “içki kötülüklerin anasıdır.”
Ve Kur’an-ı Kerim yaklaşık 1450 yıl önce alkollü içecekler hakkında kararını verir. Ve şöyle “Şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” buyurur.
İçki ve kumar; oluşturduğu toplumsal barış ve sağlığı tehdit edici boyutu nedeniyle sosyal barışı bozan ve yok eden bir faktördür. Başta DSÖ olmak üzere tüm ahlak, din, sosyoloji, psikoloji, sağlık, barış ve güvenlik otoriteleri içki ve türevlerinin insanın aleyhinde olduğu noktasında birleşmektedirler. Öyleyse neden içki ve türevleri insanın hayatından çıkarılması için küresel çapta bir mücadele başlatılmaz!
Çünkü modernizmin tanrısı insan ve kutsalı, ibadet/ritüellerideheva, heves, zevk, haz ve hız olunca; dokunmak mümkün olmuyor.