Belgesellerde zaman zaman ; hayvanlar alemindeki kimi vefasız davranışları gördüğümüzde, hayretlere düşüyoruz. Tabiattaki düzenin sağlanması, nesillerin devam edebilmesi için bu davranış biçimlerinin kaçınılmaz olduğunu bilim adamlarından öğreniyoruz. Bu acımasız ve vefasız gibi görünen hareketler; bir canlının yavrusuna, anne- babasına olduğu gibi, diğer canlılara karşı da yapılmaktadır. İç güdüsel olarak, Yaratıcı tarafından kodlanmış ve programlanmış bir […]
Belgesellerde zaman zaman ; hayvanlar alemindeki kimi vefasız davranışları gördüğümüzde, hayretlere düşüyoruz.
Tabiattaki düzenin sağlanması, nesillerin devam edebilmesi için bu davranış biçimlerinin kaçınılmaz olduğunu bilim adamlarından öğreniyoruz.
Bu acımasız ve vefasız gibi görünen hareketler; bir canlının yavrusuna, anne- babasına olduğu gibi, diğer canlılara karşı da yapılmaktadır.
İç güdüsel olarak, Yaratıcı tarafından kodlanmış ve programlanmış bir sistem, hayvanlar aleminde devam edip gitmektedir.
İnsanoğluna gelince; böyle bir mecburi sistem ve program yoktur.
Akıl, düşünme, muhakeme, analiz-sentez yapabilme, vicdan, muhasebe, ayırt edebilme gibi insan olmanın temel değerleri ile donatılmış; buna bağlı olarakta çok ciddi ve önemli sorumluluklar yüklenmiştir.
Bu yetenekleri kullanmanın, kullanamamanın ya da yetersiz kullanmanın sonucunda hem bu dünyada hem de öbür alemde sorgulama olacaktır. Bunun sonucunda, bu dünyada ya kınanma, horlanma, aşağılanma, rezil duruma düşme; öte alemde mükafat ya da cezaya tabi tutulma söz konusudur.
Enaniyet, bencillik, çıkar, vefa gibi konularda; büyük oranda insanoğlu kaybetmiştir. Hayvanlarda olan davranış biçimlerini sergilemiştir.
Sayılan bu gibi durumlarda; insanoğlunun nasıl değiştiğini, nelerden taviz verdiğini, ne kadar gaddarlaştığını, çirkefleştiğini, hayvanlaştığını gördüğümüzde hayrete düşmemek elde değil.
Hele hele İslam’ın güzelliklerini içselleştiremeyen, yaşantısına yansıtamayan, şekilci, söylemci ve sloganik düzlemde seyreden bir yaşam biçimi hem çok seviyesiz hem de tehlikelidir.
Ayrıca, bu tür bir yol çizenlerin yaşantısı; bir Batılıdan farksız, hatta daha da iğrençtir.
Basit bir iki örnek verelim.
Anne- babası hasta olan evlatlar ve yakınlar ya da eşlerden biri hastalarına bakmaktan kaçınırlar, belirli bir aşamadan sonra şikayetler, uflamalar, puflamalar başlar.
Daha düne kadar canlarından bir parça olan anne- babalar artık istenmeyen, bu dünyada kalmaları sıkıntılı olan insanlar olmuşlardır.
“Allah iki iyiliğin birini versin” derken, aslında yüzde doksan oranında ölmesini istiyorlar.
Temel bahane; çekmesinler, acı çekmelerine dayanamıyoruz şeklindedir. Büyük oranda yalan! Aslında bakmaktan usandık demek istiyorlar.
Düne kadar baştacı olan en değerli varlıklar; nasıl da bir anda istenmeyen kişiler olmuşlardır.
“Altta kalanın canı çıksın ” öz deyişi de(!) büyük oranda tatbik edilir durumda. Hak -hukuk uzun süreli tatilde.
Dünyanın çivisi çoktan çıkmış, paslanmış, yalama olmuş , gerilim yüklü… Hasılı durum içler acısı.
Allah hayır getire!