Normal bir günde kavga gördüğümüzde uzaklaşırız. Hele ki bu kavgada şiddetin tonu fazlaysa, kesici ve delici aletler kullanılıyorsa olay yerinden hemen uzaklaşma eğiliminde oluruz. Bu tepkimiz gayet normal çünkü insanın en büyük ve en temel ihtiyacı; güvenlik ihtiyacıdır. Organizmayı tehdit eden bir durumda beyin “kaç” emri verir ve vücut adrenalin hormonu salgılamaya başlar. Fakat […]
Normal bir günde kavga gördüğümüzde uzaklaşırız. Hele ki bu kavgada şiddetin tonu fazlaysa, kesici ve delici aletler kullanılıyorsa olay yerinden hemen uzaklaşma eğiliminde oluruz. Bu tepkimiz gayet normal çünkü insanın en büyük ve en temel ihtiyacı; güvenlik ihtiyacıdır. Organizmayı tehdit eden bir durumda beyin “kaç” emri verir ve vücut adrenalin hormonu salgılamaya başlar.
Fakat bireyi ve de genelde toplumu tehdit eden kapsayıcı ve uzun vadede bir güvenlik tehdidi meydana geldiğinde, organizmada yaşamının devamı için saldırganlık iç güdüsü ortaya çıkar. Mantıklı düşünce yerini reaksiyona bırakır. Beynin üst tarafının etkinliğini azalır. Bireysel davranıştan ziyade kitlesel davranışlar ortaya çıkar. Bu da kolektif ruhun oluşmasına neden olur.
“Peki nedir kitlesel psikoloji?” Sorusuna cevap arayacak olursak; TDK’ya göre: “Kitle: Belirli işleviyle özellik gösteren büyük insan kalabalığı, kütle. ” Şeklinde cevabını bulmaktadır. Kitle psikolojisi ise; belirli bir işlev için bir araya gelmiş, bireysel davranış ve duygularını pasifize etmiş, tek bir duygu ve davranış üzerine kanalize olmuş bir an önce harekete geçmek isteyen insanların sergilediği grupsal tepkilerin ortaya çıkardığı davranış kalıplarıdır”
Bu toplulukta bilinçli davranış ortadan kalkar. Bir etkiye tepki olarak bir araya gelmiş bireylerin duygu ve düşünceleri tek bir istikamete yönelir. Başlangıçta yoğun olsa da geçici etkisi olan kolektif bilinç oluşur. Kitle artık tek bir kişi haline gelmiş şekilde hareket edip hedefe kilitlenir.
Bireyler duyguyu üst düzeyde yaşar. Sosyal alan kalkar özel alana dönüşür. Fiziki ve duygusal yakınlaşma artar. Birbirini daha önce hiç görmemiş kişiler kırkyıllık arkadaş akraba gibi hareket edip duygusal tepki gösterirler. Buna en somut örnek olarak maç izlemeye gelmiş taraftar grubunun gol sonrası gösterdiği tepkileri verebiliriz. Özellikle milli maçlarda atılan golden sonra, birbirini hiç tanımayan kişilerin sımsıkı sarıldıklarına şahit oluruz. Omuz omuza aynı marşa eşlik edip maç bitiminde tanıştıklarını görürüz.
Yine aynı şekilde kitle psikolojisini ve davranışlarını kriz ve travma anlarında da görürüz. Deprem, savaş, ekonomik kriz ve hastalık durumlarında da kolektif bilinç ortaya çıkar. Bir dayanışma ruhu oluşur. Aynı zamanda bu tür krizler toplum bilincinin oluşmasını sağlar. Devlet ve millet kavramlarını güçlendirir.
15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişiminde toplumumuzun kahramanca gösterdiği, gözünü kırpmadan ölüme yürüdüğü davranış biçimleri yani toplumsal tepkileri, kitleler psikolojisine en somut örneği oluşturmaktadır. O gece toplumsal varlığını, ülke geleceğini ve güvenliğini tehdit altında olduğunu hisseden millet Cumhurbaşkanımızın daveti ile sokağa çıkmış, tanka tüfeğe, gerçek mermilerin ve keskin nişancıların üzerine yürümüş, araçlarını tanklara barikat olarak sürmüş bedenlerini tankın altına yatarak siper etmiş ve görülmemiş bir kahramanlık destanı yazmışlardır.
O gecenin sabahında kimse kurşuna yürüyeceğini, yanı başında birinin şehit edileceğini bilmiyordu. Gündüzünde trafik kavgasından uzaklaşan insanların gecesinde tankın namlusuna çıkıp oturacağını kimse tahayyül edemezdi. Gündüzünde “aracımı kim çizdi aracıma çarptı?” diye kamera izleyecek psikolojiye sahip insanların gecesinde aracını kışlaların önüne set olarak çektiğine şahit olduk. Haftasında “Acaba bu sene mahsul nasıl olur? Seneyi çıkartır mıyız?” Diye köy kahvesinde konuşan Kahramankazan ilçemiz çiftçilerinin kalkan uçakları engellemek için hiç tereddüt etmeden ekin tarlalarını yaktığına şahit olduk.
Kısacası aylarca belki de yıllarca planlanan, hazırlanmış ve donatılmış kişilerden oluşan bir ihanet girişimine karşı, bu millet kolektif bilinç ve toplum psikolojisiyle hareket ederek tarihi ve kültürel değerlerle kodlanmış özelliklerini bir anda ortaya çıkararak bu milletin dünya tarihi boyunca tarih sahnesinden neden silinemediğini bir kez daha ispatlamıştır.
Tüm bunlara rağmen insanı üzen tek bir acı var ki, o gece ölen öldürülen şehit olan herkes bu ülkenin vatandaşıydı. Aralarında hiç John, İvan, Dimitris yoktu. Atılan kurşundan bombaya kadar hepsi bu ülkenin milli servetiydi. Yıkılan meclis de bizimdi bombalanan özel harekât merkezi de. Yakılan yakılmak zorunda kalan ekinler de bizimdi yanarak şehit olan polis de.
Bu nedenle bu darbe girişiminin sosyolojik psikolojik süreçleri iyi analiz edilmelidir. Bilimsel tahliller çalışmalar ortaya konularak toplumsal dersler çıkarılmalıdır. Çıkarılmalıdır ki bir daha bu topraklarda bir yabancı asker ölmeden bir yabancının kurşunu atılamadan bu millete bir daha zarar verilemesin. Çünkü bu millet en son savaşı Yunan’lılara karşı verdi, Fransız’lara karşı şehit oldu, İngiliz’leri geldikleri yere gönderdi.
O gece bildiri okunurken ilk aklıma oğlum geldi. Gözlerim doldu. Çünkü “O” gelecekti. O Türkiye’nin yarınlarıydı. Bu yüzden Yılmaz’ın babası yılmamalıydı. Yılamazdı. Cumhurbaşkanı halkımızı meydanlara davet etmeden önce meydanlardaydı.. Bizler yaşadık ama Rabbi’m yavrularımıza bu tür acıları yaşatmasın. Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun. Saygı ve minnetle..