Peygamberler dışında günahsız kimse yoktur şu dipsiz fezada. Onlar bile küçük hata denebilecek zelleler işlemişlerdir. O sebepten en baştan kusursuz bir insan modelinin fıtratımıza aykırı bir durum olduğunu belirtelim. Bir Çin atasözü der ki: “Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır.” Hiçbirimiz kusurdan azade değiliz. İnsan için önemli olan hayata hangi gözle […]
Peygamberler dışında günahsız kimse yoktur şu dipsiz fezada. Onlar bile küçük hata denebilecek zelleler işlemişlerdir. O sebepten en baştan kusursuz bir insan modelinin fıtratımıza aykırı bir durum olduğunu belirtelim. Bir Çin atasözü der ki: “Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır.” Hiçbirimiz kusurdan azade değiliz.
İnsan için önemli olan hayata hangi gözle baktığıdır. Göz bir araçtır, onunla bakar insan fakat görme eylemi niyet ile beraber yürür. Kalbinde taşıdığın niyet ne ise gözün de ona hizmet etmeye başlar. İnsan eğer kendi kusurlarını görmek isterse bunu pekala yapabilir. Hatta göz bir yere baktı mı diğer yerleri görmez olur. Boşuna dememiş Hz. Ali “Kendisinin kusurunu gören başkasının kusurunu göremez” diye. Fakat kastı başkalarının kusuru ise bu kez tam aksi kendi kusurlarını görmez olur.
Aynı zamanda sürekli başkalarını ayıplayan, eleştiren ve kusur bulan kişi aslında kendiiçinde barındırdığı kusurlu yanlarını yansıtma yolu ile başkalarında görendir. Yani Aşık Yunus Emre’nin diliyle “Kusur görenindir, görün değil örtün der dinimiz.” Çoğu durumda yapar insan bunu kendine. Kendinde olanı görür aslında insan baktığı yerde. Kendi içinde yaşadığı çatışmayı, kendisiyle uyumsuz yanlarını karşısında görür. Çünkü algıları ona yöneliktir. Algıda seçiciliktir bu. Neye odaklanırsan onu görürsün. Ehliyet almak isteyen birinin gezdiği her yerde kurs isimlerini görmesi gibi. Aç olan birinin etraftaki lokantaları seçmesi gibi.Mevlana bu konuda şöyle der: “Karşındakinde gördüğün suç, sendeki suçun cinsindendir. Önce o huyu kendi tabiatından atman gerek. Sendeki çirkin huy sana onda göründü. O sana adeta bir aynadır.”
Bilinçli insan kendi kusurlarının farkında olan ve bunları düzeltmek için gayret sarfedendir. Kendiyle meşgul olmayan insanbaşkalarını işgal eder. Bu insan en başta kendi gelişiminin önünde büyük bir engeldir. Gelişim insanın yapabilecekleri ve yapamayacaklarını bilmesiyle, potansiyelinin farkında olmasıyla başlar. Bu da sürekli kendine bakan bir çift göz ile mümkündür. İşte insan gözü kendini görmez ve daima etrafına odaklanırsa kendinden bihaber kalır.
İslamın ilkelerinden biridir kusurları gizlemek. Kur’an’da anlatılan olayların hiçbirinde -Ebu Leheb hariç- kafirlerin isimlerinden bashetmez. Bu bize verilmiş çok önemli bir mesajdır. Küfür bir kusurdur. İnsanın kendi eli işlediği bir cürümdür. Kur’an’ın bize isim vermeden küfr olayından bahsetmesinin sebebi kusurların gizlenmesi prensibi ile ilgilidir. Ayrıca Hucurat suresi 12. Ayette de bu durum açıkça yasaklanıyor: “…Birbirinizin kusurunu araştırmayın…” Yine Mevlana’nın ifadesiyle “İyiyi ara, güzeli ara, doğruyu ara fakat kusur arama.”
Bize küçüklüğümüzden beri bir şekilde şikayet etmek öğretiliyor. Anne babamız, öğretmenlerimiz, akrabalarımız ve çevremizin dili şikayet dili. Şikayet de kusurla yakından alakalı bir kavram. Anasınıfından ortaokul bitimine kadar -hatta lise de buna dahil- okulda bize yanlış yapan veya bize göre yanlış davranışta bulunan arkadaşlarımızı anne babamıza, öğretmenimize şikayet ediyoruz. Veya anne babamızı, akrabalarımızı öğrenmenlerimize ihbar ediyoruz. İsim vererek yapıyoruz bunu. Kimse de demiyor bize bu yaptığın yanlış diye. Hep kusuru şikayet edilende arıyoruz. Kimse şöyle demiyor mesela “olur öyle şeyler, sen arkadaşının /anne-babanın olumlu yanlarına odaklanmaya çalış, sen onun arkasından konuşursan o da sana aynısını yapar, o sana kötü şeyler yapsa da sen güzellikle yaklaşınca o da kötü davranışından vazgeçecektir veya yaptığının yanlış olduğunu bana değil ona söyle.” Şahıs odaklı değil de çözüm odaklı olunca dilimiz de aleyhimize çalışmamış oluyor.
Şunu unutmamak gerekir ki dünyada yapılan hiçbir şey fuzuli değil. Birinin karşılık beklemeden ihtiyacını görüyorsun, yeri ve zamanı geliyor en sıkıştığın, daraldığın anda başka biri de senin ihtiyacını gideriyor. Kusurları gizlemek de böyle. Çünkü alemlerin efendisi bize şöyle haber veriyor:
Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)