VASAT MIYIZ?

Vehb bin Münebbih şöyle der: “Her şeyin iki ucu ve bir ortası vardır. Bu uçların birinden tutulursa, diğer uç ağır basar; ortasından tutulursa, iki uç da dengede kalır. (Öyleyse) her şeyin ortasından tutmaya bakın!” (Heysemî, VIII, 112) Güzel dinimiz İslam’ın en temel öğütlerinden biridir bu: İtidal. Hayatta her ne yaparsak yapalım ortasını tutturmak, dengede kalmak, […]

Yayınlama: 15.04.2023
A+
A-

Vehb bin Münebbih şöyle der:

“Her şeyin iki ucu ve bir ortası vardır. Bu uçların birinden tutulursa, diğer uç ağır basar; ortasından tutulursa, iki uç da dengede kalır. (Öyleyse) her şeyin ortasından tutmaya bakın!” (Heysemî, VIII, 112)

Güzel dinimiz İslam’ın en temel öğütlerinden biridir bu: İtidal.

Hayatta her ne yaparsak yapalım ortasını tutturmak, dengede kalmak, aşırılıklardan uzak kalmaktır itidal. Her ne kadar günümüzde ortalamanın altı gibi bir anlam ifade etse de dinimiz tam anlamıyla ‘vasat’ bir dindir. Yani orta bir dindir, her işte ortalamayı tutturmayı bekler müntesiplerinden. İtidal aynı zamanda adalet ile aynı kökten gelir. Demek ki adalet ile orta yollu bir hayat sürmek arasında da yakın bir ilişki mevcut.

Bir şeyi gereğinden fazla yapmanın adı ise ifrattır. Bir anlamda haddini aşmaktır ifrat. Sınırlarını bilmemek, duracağın yeri kestirememektir. Gereğinden fazla ve boş konuşmak, elindeki malı ihtiyacının ötesinde kullanarak israfa kaçmak, vücudun ihtiyacı olanından fazla uyumak, aileni ihmal ederek tüm hayatını işine adamak, bedenin alabildiği ile yetinmeyip fazlasıyla yemek yemek ifrata örnek olarak verilebilir. ‘Kendini bilen rabbini bilir’ diyen bir medeniyetin evlatları isek biliriz ki bilgisizlik her türlü yozlaşmaya da kapı aralar. İnsan bu dünyada ne ile memur olduğunu, neye amil olduğunu bilmezse, kısaca vazife-i asliyesinden bihaber olursa haddini bilmiyor demektir. Kendisine bir hayat görüşü, düşünce yapısı, bir inanç sistemi belirleyemeyen ve yaşamına bir çerçeve çizemeyen insan pek çok yolda savrulur durur. Pergelin bir ayağını inanç ve ideolojin uğrunda yaşadığın hayata sabitlemeli, diğer ucunu da etrafını anlamak üzere gezdirmeli, çevresinden bihaber olmamalı demişti bir hocamız.

İnsanlar arası ilişkilerde karşılaşılan sorunların çoğu kişinin duracağı yeri bilmemesinden kaynaklanıyor. Ne konuşacağını, nasıl konuşacağını, nelerin üzerine vazife olduğunu kestiremeyen kişiler had hudud nedir bilmeden davrandığı için etrafında pek çok karşıt grup ediniyor. İfratın nezaketsizlik ile de yakından ilgili olduğu kanaatindeyim. Nezaket diğergam insanların, yaşadığı çevre ile kendisi arasında sorumluluk bulunduğunu düşünen kişilerin yapacağı bir iştir. O yüzden vasat bir müslüman aynı zamanda nezaket ve kibarlığı da üzerinde bulundurur.

Gelelim ifratın tam tersine. Yani gevşeklik, sorumsuzluk gibi anlamlara da gelen tefrit kişinin asıl görevlerini icra noktasında istikrarı yakalayamaması, hayatla kendi arasında duran boşlukları müsbet manada dolduramaması, ihmalkarlığı huy edinmesidir. Misalen vücudunun ihtiyacı olan miktarın çok azında uyumak ve yemek yemek, zamanının çoğunu kendisine faydası olmayan şeylerle doldurmak, inancının gereklerini yani ibadetlerini yapmakta ihmalkarlik göstermek, tutumlu olmayı cimrilikle karıştırmak gibi. İfrata göre bizim toplumumuzda yaygın olan bir durum varsa o da tefrittir. Tefrit sorumsuzluk, itidal sorumluluk ile yürür.

Malın harcanması noktasında örnek verirsek kişinin malını ihtiyacının ötesinde harcaması israf yani ifrat, dengeyi ve ölçüyü koruması, ihtiyacını gözetmesi, cömertlik yani itidal, gereğinden az harcamada bulunması, varyemezlik yapması ise tefrittir. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur:“Rahmân’ın o has kulları ki harcadıkları zaman ne isrâf ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisinin arasında dengeli olur.” (el-Furkân 25/67)

Hayatı orta yollu yaşamaya pek çok örnek verilebilir; yürürken ne çok hızlı ne çok yavaş, konuşurken ne çok sesli ne çok sessiz, spor yaparken ne çok ağır ne çok hafif, kitap okurken ne çok hızlı ne çok yavaş.. Sevgi ve nefret konusunda bile bir denge vardır. Peygamberimiz bize o dengeyi şöyle açıklıyor:

“Dostunu severken ölçülü sev, zîrâ günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçülü bir şekilde buğzet, çünkü günün birinde dostun olabilir.” (Tirmizî, Birr, 60; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 259/35876

Dünyada sanki iki ucu da dengede durması gereken bir terazinin üzerinde gibiyiz. Hangi tarafa yaklaşsak diğer tarafı ihmal ediyor, o teraziden düşecek gibi oluyoruz. Uç noktalardan uzak kalmak, yola tutunmak ve teraziye sahip çıkmak için formül;

Ölçü, denge, orta yol, had bilmek, kendini bilmek, nezaket, ihtiyacı gözetmek, kanaat.

 

REKLAM ALANI
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.