ZAHİRDEN BATINA BİR YOL VAR

Yaşadığımız çağa modern ismini takıyoruz. Ve geçmişten kopuş olarak değerlendirip bununla iftihar ediyoruz. Modernlik kavramı olumlu bir anlam çağrıştırsa da yüzyıllardır süren geleneksel kodlarımıza pek çok aykırılık içermekte. Modern dünyanın en büyük değer yargısı maddiyat ve estetik. Halka açık olan her mecrada kolay para kazanma, daha güzel olma, kusursuz gözükme, anında zengin olma gibi absürt […]

Yayınlama: 28.03.2023
A+
A-

Yaşadığımız çağa modern ismini takıyoruz. Ve geçmişten kopuş olarak değerlendirip bununla iftihar ediyoruz. Modernlik kavramı olumlu bir anlam çağrıştırsa da yüzyıllardır süren geleneksel kodlarımıza pek çok aykırılık içermekte.

Modern dünyanın en büyük değer yargısı maddiyat ve estetik. Halka açık olan her mecrada kolay para kazanma, daha güzel olma, kusursuz gözükme, anında zengin olma gibi absürt ifadelerle karşı karşıya kalıyoruz. Hayatını bu gayelere göre biçimlendirme olgusu toplumla içiçe bulunmak anlamına geliyor. Aksi ise toplumdan dışlanma. Bu amaçlarla yaşamayan bir insan bile bir süre sonra toplumdan tecrit edilmiş hissine kapılmamak için bulunduğu ortama uyum sağlıyor. Mesela kadınlar kendince ve toplumun ölçütüne göre “güzel” olmayan kişilerle takılmak istemiyor. Erkekler hem fiziksel olarak hem maddi anlamda güçsüz ve özgüveni düşük kişilerle takılmayı kendine hakaret sayıyor. Tv’da veya sosyal medyada önümüze çıkan her insan güzellik filtresinden geçiriliyor. Güzel veya yakışıklı olmayanın başarılı olmaya hakkı yok! İşini çok iyi yapan ve ülkesine pek çok katkısı olan bir kişi sırf fiziksel görünümü çağın ölçütüne uygun değil diye eleştirilebiliyor. Mesela 2002 Dünya Kupasında ülke futbolu olarak en büyük başarıyı göstermiş ve dünya 3.sü olmuştuk. Ne var ki bu başarıda en büyük pay sahiplerinden olan teknik direktör Şenol Güneş turnuva boyunca kılık kıyafeti veya saç stili sebebiyle eleştirilmişti. Yani o kadar şekle şemale odaklanıyoruz ki asıl olması gereken şeye konsantre olma imkanımız kalmıyor. Neyi unutuyoruz peki? İnsanın bir ruhu olduğunu, bedenden ibaret olmadığını, her insanın kendine has duygu ve düşünceleri olabileceğini. Dış görünümün insanın sadece çok küçük bir parçasını teşkil edebileceğini, bir insanın aynı evde yaşanmadan, alışveriş veya yolculuk yapmadan yani birlikte belli bir süre yaşantı geçirmeden tanınmayacağını, hatta daha tam manasıyla kendini tanımayan insanın bir başkası tarafından tam anlamıyla tanınmasının imkansız olacağını.

Peki ne yapmaya çalışıyoruz? Herkesi aynı fabrikadan çıkmış gibi tektipleştirmeye, sahiplerine bağlı bir koyun sürüsü haline gelmeye, maddi tarafımızı sürekli tatmin ederek nefsimizin oyuncağı olmaya.

Yapılan her meslek para için ve daha fazla tüketmeye odaklanmak için yapılıyor. Tüketmeyen insan kendini kötü hissediyor modern çağda. Alışveriş yapan kadınların bunun sonucunda kendilerini iyi hissetmesi bu düşüncenin ürünü. Daha lisede başlıyor para hırsı. İleriye dönük hedefleri sorulan öğrencilerin çoğu gerçekten yapmak istediği şeyi değil daha çok para getiren şeyi öne sürüyorlar. Çünkü parasız mutluluğu hayal görüyorlar. Çok fazla parayı ellerine geçirince de hayalleri olmadığı için bomboş kalıyorlar. Hemen o parayı bir şekilde tüketmeye ve kendilerini bu yolla tatmin etmeye koyuluyorlar. İçimizden gelenin, yeteneğimiz ve kabiliyetimizin bizi maddi ferahlığa uğratmadığı sürece bir anlamı yok gibi. Çünkü içimize göre değil dışımıza göre yargılanıyoruz şu beden aleminde.

Tüketim dünyasında para harcamayan, kendisine yeni bir şeyler almayan bir kişi kendini bunalımda gibi hissediyor. Üretmek belli bir süreç işi olduğu için nefsimizin pek hoşuna gitmiyor. Az üretim çok tüketim. Güncel motto bu. Veya üretmeden tüketim. Halbuki insanın bu dünyaya bir iz bırakması, asli vazifesini yapması, bende varım diyebilmesinin yolu bir şeyler üretmekten geçiyor. İnsandan bu üretme ve hayata kendinden bir şeyler katma yanını elinden alınca ne kadar tüketirse tüketsin kendisini hep eksik ve boşluk içinde hissediyor.

Aynı zamanda tüketme işi hızlı ve bir anda gerçekleşen bir eylem olduğu için insan için anlık huzur ve mutluluk doğuruyor. Kişi yaptığı işi ne kadar yavaş ve düşünerek yaparsa o işten azami ölçüde doyum elde edebilir. Bu yüzden tüketmeye dönük bir yaşam şekli bize istikrarlı bir iç doyum sağlayamaz.Yapılan bir eylem ne kadar zahmetsiz ve hızlı gerçekleşir ise o kadar da verimsiz oluyor. Aksine ne kadar sükunet ve zahmetle gerçekleşir ise o denli de kıymetli oluyor.

Modern çağın bize yaptığı en büyük kötülükler olan maddiyat ve fiziksel görünümü en büyük kıstaslar olarak görme, hız ve haz içinde yaşama, tüketim odaklı bir hayat gibi olgulardan uzaklaşmak ve asli kodlarımıza dönmek için acizane önerilerim şunlardır:

1- En az fiziksel görünümümüze dikkat ettiğimiz kadar da manevi alemimizi geliştirmek, okumak, öğrenmek ve bize öğretilen mottolara göre değil inancımız uğrunda yaşamak. Yani gerçek bir hedefe veve hayale sahip olmak.

2- Ne iş yaparsak yapalım yavaş ve sakince, önünü arkasını düşünerek yapalım.

3- Yaşadığımız aleme kendimizden bir şeyler katalım. Hiçbir şey yapamıyorsak bırakıp gittiğimizde arkamızda bizden razı ve memnun olan bir kitle bırakalım. Vesselâm.

REKLAM ALANI
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.