Yunus Emre Moğollar tarafından kaçırılan oğlu İsmailin, yaşadıklarından etkilenerek, işlerinin sürekli aksi gitmesinin de etkisiyle bir süre sonra Tanrı hakkında içine düştüğü şüpheyi farketmiş ve ona bazı akli kanıtlar sunmuştur. Şu bahçeyi görüyor musun diye sormuş, ekilip biçilmiş bir bahçeyi göstererek. Evet yanıtını alınca peki sahibini görebiliyor musun diye sormuş. O sırada bahçe sahibi oralarda […]
Yunus Emre Moğollar tarafından kaçırılan oğlu İsmailin, yaşadıklarından etkilenerek, işlerinin sürekli aksi gitmesinin de etkisiyle bir süre sonra Tanrı hakkında içine düştüğü şüpheyi farketmiş ve ona bazı akli kanıtlar sunmuştur. Şu bahçeyi görüyor musun diye sormuş, ekilip biçilmiş bir bahçeyi göstererek. Evet yanıtını alınca peki sahibini görebiliyor musun diye sormuş. O sırada bahçe sahibi oralarda gözükmüyormuş. Bu defa hayır yanıtını alınca “Biz görmüyoruz diye bu bahçenin bahçıvanı yoktur diyemeyiz değil mi? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir”, diyerek İsmaili şaşırtmıştır.
Kalubeladan beri belalar peşimizi bırakmamış. Bu belalardan nasibini Yunus Emre de almış. Karısı Elifi (kendi tabiriyle sitareyi) ve büyük oğlu İbrahim’i Moğolların elinden kurtaramamış, köyü Sarıcaköyün de onlar tarafından yakılıp yıkılmasına engel olamamıştır. Oğlu İsmail bir şekilde hayatta kalmış fakat o da önce yıllarca Moğolların işkenceci askerlerinden biri haline dönüşmüş sonra da ormanlarda haydutluk yaparak geçimini sağlamaya çalışmıştır. Ancak ölümüne yakın sürelerde oğlu İsmail ile karşılaşıp onun hidayet yoluna tekrar dönmesine vesile olabilmiştir. Bir anlamda İsmailini Moğollara kurban vermiş, Allah onun ihlasını görünce de oğlunu tekrar ona bağışlamıştır. Demek ki hamlığı üzerimizden atmak ve pişmek için yanmak şart.
Od kitabının ve Yunus Emre’nin bana hatırlattığı en ulvi hasletlerden biri de ne yaşarsak yaşayalım Allah’tan umudun hiçbir zaman kesilmeyeceğidir. Kesecek olsaydı yıllarca oğlu Yusuf’tan ayrı kalan Yakup Peygamber keserdi. Belki de dünyanın en zor hastalıklarına düçar olan Eyüp Peygamber umudunu yitirirdi. Nuh Peygamber 950-1000 sene yaşamasına rağmen kendisine çok az kişi inanmış ve oğlundan son ana kadar umudunu kesmemiştir. Yunus Emre yıllarca dolaştığı beldelerde oğlu İsmailin özlemiyle yanıp kavrulmuş, her gittiği yerde onu sormuştur. Şu sözler de bunu doğrular niteliktedir:“Umut ki, insanı en son bırakan cevher ve en kıymetli hazinedir.” “Ayak kırıldı mı Allah kanat ihsan eder.” “Uzun bekleyişlerin kalbe yansıyan ihtilalleri olur.”
Dervişlerin en öne çıkan özellikleri hayatları boyunca Peygamberimizin büyük cihat diye nitelendirdiği nefisleri ile mücadele etmeleridir. Bu mücadele boyunca kendilerini anlamayanlar tarafından belki de en çok eleştirilen yönleri ise dış görünüşlerine çok önem vermemeleridir. İçleri ile o kadar meşgul oluyorlar ki çoğu zaman dış görünümlerinden bihaber kalabiliyorlar. Çünkü onların asıl emeli görmektir. Hakikati görmek. Çağımızın en öne çıkan yanı ise görünmek. O sebepten modern insanın “dışı virane içi şahane” dervişlerin hayatını idrak etmesini beklemek hayal olur. Demişya Erzurumlu İbrahim Hakkı “Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var” diye. “Her meyvenin içi, kabuğundan yeğdir.”
Biz bu dünyada deryaya ulaşmaya çalışan bir katreyiz. Küçük bir damlacıktan ibaretiz. Her damla denizine ulaşına asıl hüviyetini kazanır. Yunus Emre Mevlana’nın sohbetinde bulunmuş ve ondan bu umman-katre misalini dinlemiştir. “Irmağın gölden veya denizden kaçtığı nerede görülmüş” demiş Mevlana. Nasıl ki bu dünyaya düşmüş her bir damla, deryasına kavuşunca bir anlam ifade ediyorsa, kul da Rabbine kavuşunca kul olur. Damlanın denizde kaybolup kendi benliğinden vazgeçmesi gibi kul da Rabbi ile hemhal olduğu zaman asıl kulluğu tadar. “Sen çıkarsan aradan, ortaya çıkar Yaradan.” Aynı zamanda madde-mana hakikatine dair Mevlana’dan şu sözleri duymuş Yunus Emre: “Ruh bir ırmağa benzer. Duru ve berrak bir ırmak. Maddi düşünceler ve nefse ilişkin arzular da o ırmağın üzerini kaplamış bir avuç çerçöp. Eğer bir yana itiverirse aklın eli o çerçöpü, ırmak kendini gösterir, berrak ve duru..”