Bir eğitim öğretim yılının daha sonuna geliyoruz. Karne zamanı geldi. Bu hafta Pazar günü de 8. Sınıf öğrencilerinin ter dökeceği LGS var. LGS’den iki hafta sonra da üniversiteye geçiş sınavı olan YKS var. Tüm bunların ışığında anne babalarımızın başarı kriteri; karnede not, sınavda puan. Bu kriterlere göre ister istemez çocuklarını başarılı ya da başarısız olarakatfediyorlar. […]
Bir eğitim öğretim yılının daha sonuna geliyoruz. Karne zamanı geldi. Bu hafta Pazar günü de 8. Sınıf öğrencilerinin ter dökeceği LGS var. LGS’den iki hafta sonra da üniversiteye geçiş sınavı olan YKS var. Tüm bunların ışığında anne babalarımızın başarı kriteri; karnede not, sınavda puan. Bu kriterlere göre ister istemez çocuklarını başarılı ya da başarısız olarakatfediyorlar. Aslında karne ya da sınav puanı bir sonuç. Bizim daha çok sebeplere ve eğitim süreçlerine odaklanmamız lazım. O zaman başarının formülü anahtarı ne? Ben bunu Zeka/Yetenek, Hırs(Azim), Ekonomik ve Sosyal İmkanlar ve Öğrencinin ve Ailenin Vizyonu şartlarıyla açıklıyorum. Bu unsurlar bir öğrencide ne kadar çok ise başarılı olma ihtimali o kadar artıyor. Bunları biraz inceleyelim.
İlk olarak Zeka/ Yetenek maddesine bakacak olursak; Zeka kısaca insan zihninde birçok yeteneğin eklektik, kollektif olarak birlikte çalışması sonucu ortaya çıkan yetenekler bütünüdür. Yetenek ise, doğuştan getirilen, türüne göre kişiden kişiye göre değişkenlik gösteren gizil güçlerdir. Yetenek türlerini söyleyecek olursak Gardner’e göre; Uzamsal, Sözel, Mantıksal-Matematiksel, Kinestetik, Müziksel, İçsel, Sosyal, Doğasal ve Varoluşsal 9’a ayrılır. Ve daha fazla 30 un üstünde yetenek çeşidi olduğunu iddia eden bilim insanları da mevcuttur. Bu yetenekler az ya da çok her bireyde mevcuttur.
Yukarıda paylaştığım bilgilerden hareketle Zeka ve Yetenek doğuştandır. Yeteneğin işlenmesi, ortaya çıkarılması kişinin ve çevrenin elindedir. Bu noktada öğrencinin içinde bulunduğu ailesi, çevresi ve eğitim imkanları önem kazanmaktadır. Her bireyin baskın, iyi olduğu yeteneği/yetenekleri mevcuttur. Önemli olan bunun tespitidir. Fakat güzel sanatları saymazsak sınav sistemlerimiz çocuklarımızın sözel ve sayısal yeteneklerini ölçmektedir. Kalan 7 yetenek türü devre dışı kalmaktadır. Sınav sonuçlarında ister istemez çocuğumuzun sözel ve sayısal yeteneğinin azlığı ya da çokluğu ön plana çıkmaktadır. Buna bağlı olarak çocuğumuzu başarısız sayarsak ona haksızlık etmiş oluruz. Kalan az işlenen ve sınav ile ölçülmeyen 7 yeteneğine haksızlık etmiş oluruz. Özetle var olan sınav sistemlerimizde çocuğumuzu başarılı sayacaksak doğuştan getirdiği sayısal ve sözel yeteneklerinin yüksek olması gerekmektedir. Ve ailenin, okulun bu yetenekleri doğru bir şekilde maksimum verim alarak işlemesi gerekmektedir.
İkincisi ise; Hırs (Azim). Belki de saydığımız dört kriterden başarıda en etkili olanı hırs. Diğerleri bir şekilde telafi edilebilir. Çözüm yolları var. Fakat azim tamamıyla öğrencinin kendisinde bitiyor. Toplum tabiriyle “İnsanın içinde çalışma isteği olacak. Zorlama ile olmaz” dedikleri şey. Tabi ki bunu güdüleyecek, sürükleyecek aile ve eğitim ortamları önemli. O iklim oluşturulduktan sonra dengeli ve doğru kullanım ile öğrencinin hırsı doğru bir şekilde yönlendirilmiş olur. Ve başarı ortaya çıkar. Tabi ki hırsı perçinleyen içsel ve dışsal birçok sebep var. Bunlara ayrıntılı olarak girmeyeceğim.
Üçüncüsü ise; Ekonomik ve Sosyal İmkanlar. Eğer bir sınavdan bahsediyorsak ortada doğal olarak bir yarış da söz konusudur. Yarış ortamında da rakiplere göre avantajlara sahip olanların öne çıkma ihtimali çok yüksektir. Ekonomik imkanlar da bunlardan biridir. Yardımcı kaynak, etüt merkezi, kurs merkezi, özel hoca, özel okul ve dijital materyaller burada devreye girmektedir. Eğer öğrenci bu imkanları doğru bir şekilde kullanmayı becerirse ve bunu da yaşamının ilk yıllarından itibaren gerçekleştirirse ister istemez başarıda büyük bir fark ortaya çıkacaktır. Sosyal imkanlar; ise il, ilçe, köy gibi yerlerde yaşamak, yaşanılan yerin eğitim imkanlarına ve seçeneklerine değişkenlik göstermektedir. Çok sık kullanılan ve yanlış anlatılan, sığınma aracı olarak kullanılan “Coğrafya kaderdir.” Cümlesini bu noktada referans olarak alabiliriz. Buna bağlı olarak da ister istemez eğitimde fırsat eşitliği kavramı sürekli sorgulanmakta.
Dördüncü ve son olarak ise; Öğrencinin ve Ailenin Vizyonu. Öğrencinin vizyonunu, doğduğu aile, okuduğu okul, aile çevresi, ekonomik imkanlar ve sosyal imkanlar oluşturmakta ve de etkilemekte. Bireysel manada ise ne kadar gezdiği ve ne kadar okuduğu etkilemekte. Bir çocuğa bu imkanları sunan aile olduğuna göre burda ailenin vizyonu da önem kazanmakta. Çevremizde çok sık kullanılan “Önümüzde yol gösteren mi vardı? Elimizden tutan mı oldu? Köylü çocuğuyduk ne anne anlardı sınavdan okuldan ne de baba. Kendi kendimize buralara ancak gelebildik işte” örnek bu cümleler ailenin vizyonuna yönelik bizlere canlı örnekler sunmakta. Olumlu olarak bakacak olursak “Annesi Avukat babası Doktor. O okumayacakta kim okuyacak?” cümlelerinin karşılığı ailenin vizyonunu oluşturmakta.
Hepsini toparlayacak olursak; Allah vergisi zeka ve yetenek ortaya çıkarılıp öğrencideki hırsla doğru bir şeklide yoğrulursa, ailenin ve çevrenin sunduğu imkanları da kollektif bir şekilde etkili kullanılırsa, öğrencinin ve ailenin vizyonu genişse, evde de ilk günden itibaren eğitim iklimi oluşturulmuş yemeden içmeye, gezmeden yatmaya bir düzen varsa tüm bunları sabır ile doğru disipline ederek gerçekleştirilirse mükemmel başarı ortaya çıkmış olur.
Bunlar başarının görünen yüzü. Beşer olarak yapmamız gerekenler. Fakat işin asıl unutmamız gereken bir tarafı var ki o da kaza ve kadere olan imanımız ve imanımızın seviyesi. Biz tüm bunları yapmaya çalıştıktan sonra takdir-i ilahiye tevekkül etmemiz gerekiyor ve hakkımızda hayırlı olanı dilememiz gerekiyor.
Tüm çocuklarımızın ve ailelerimizin emeklerine bağlı olarak gönüllerinden geçenin haklarında da hayırlısı olan olması duasıyla..