Babamla yılkı atlarına yem verdiğimiz kış günlerinde, annem babamdan en büyüğü sekiz yaşında olan üç çocuğuna gömlek dikmek üzere kumaş almasını ister. Babam, akşam bir paket getirdi. Annem, paketi açtı baktı beğenmedi, “Bu kumaş yazlık! mevsim kış! Hem de çok beyazlı… çocuklar çabuk kirletir bu olmaz!” dedi. Babam hiç bir şey demedi… Gömleklik kumaşı topuyla […]
Babamla yılkı atlarına yem verdiğimiz kış günlerinde, annem babamdan en büyüğü sekiz yaşında olan üç çocuğuna gömlek dikmek üzere kumaş almasını ister.
Babam, akşam bir paket getirdi. Annem, paketi açtı baktı beğenmedi, “Bu kumaş yazlık! mevsim kış! Hem de çok beyazlı… çocuklar çabuk kirletir bu olmaz!” dedi.
Babam hiç bir şey demedi…
Gömleklik kumaşı topuyla aldı uzun tuğlalı kömür sobasının üst kapağını açtı, içine attı… Soba iyi yanıyordu, daha iyi yanmaya başladı… Annem de ağlamaya başladı. Sabah oldu, annem sobanın külünü boşaltırken bende yere yatıp sobanın altından çıkan küle baktım. Kumaş top halinde, yanmış külleri katman katman olmuştu. Annem ağlamıyordu ama dokunsan ağlayacak vaziyetteydi… Akşam oldu. Soba gürül gürül yanıyordu, babam eve geldi. Elinde bir paket anneme verdi. Annem açtı, yine aynı kumaş. Annem dondu kaldı, ev de dondu. Soba söndü… Babam’ın bu inadına çok kızmıştım ve bu kızgınlığım yıllarca sürdü. Babam öldükten on yıl, bu olay olduktan kırk yıl sonra aynı kasabaya yolum düştü. Kahvede otururken insanlarla tanıştım. Anadolu insanı bir yabancı görünce; “Nerelisin? içinden misin? Orada benim asker arkadaşım var” diye muhabbete başlar ya benimkisi de öyle oldu. Babamın yıllar önce burada öğretmenlik yaptığını anlatınca yan masadan ihtiyar bir amca kimin oğlu olduğumu sordu. Mahmut Hoca’nın dedim. Duygulandı, bana sarıldı.
“Babanı çok severdim, çok iyi anlaşırdık. Trenle üç gün sonra gazetesi gelirdi beraber okurduk. Görüşlerimiz aynıydı. Kitap verir, bende okurdum. Ben o zamanlar manifaturacıydım aramızda para sorun olmazdı. Baban veresiye aldığında deftere yazardım. Maaşı alınca öderdi.”
Babamla aranızda geçen unutamadığın bir anın var mı? Osman Amca dediğimde anlattı:
” Baban bir kış günü, çocuklar için gömleklik kumaş aldı. Aldığında içi hiç atmadı, ince buldu, çocuklar üşür dedi, istemeyerek aldı ama ertesi gün geldi yine aynı kumaştan aldı. Haa… diyeceksin ki niye aldı? Bende gömlek olacak başka kumaş yoktu! Kasabada benden başka manifaturacıda yoktu. Belki kazada ki manifaturacıda vardı, ondan da baban veresiye almazdı. Velhasıl baban adam gibi adamdı! Hüzünlendim, kalktım çay paralarını vermek istedim, verdirmediler. Dışarı çıktım, arabayı yanda ki kitapçının önüne park etmiştim. Park ederken kitapçıya pek dikkat etmemiştim. Binerken dikkatlice bakınca Ömer Seyfettin’in “Kaşağı” hikayesini gördüm. Motoru çalıştırdım gaza bastım…