“İkazın cisimleşmiş halidir bela” der Tapduk Emre. Ne veciz bir söz. Belanın kelime anlamı imtihan demektir. Yani dilimizde olumsuz bir anlam içerse de aslında dünyadaki amacımızdır bela yani imtihan. İman ile imtihan arasında da ayrılmaz bir ilişki mevcuttur. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: “Başımıza gelen musibetler imanımızı artırıyorsa imtihan, isyanımızı artırıyorsa cezadır.” Cezanın kelime anlamı ise […]
“İkazın cisimleşmiş halidir bela” der Tapduk Emre. Ne veciz bir söz. Belanın kelime anlamı imtihan demektir. Yani dilimizde olumsuz bir anlam içerse de aslında dünyadaki amacımızdır bela yani imtihan.
İman ile imtihan arasında da ayrılmaz bir ilişki mevcuttur. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz:
“Başımıza gelen musibetler imanımızı artırıyorsa imtihan, isyanımızı artırıyorsa cezadır.”
Cezanın kelime anlamı ise karşılık demektir. Yine olumsuz bir anlam içerse de insanın bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği eylemin sonucunda kendisine verilen tepkidir aslında ceza. Bela ve ceza kavramlarından anlıyoruz ki bize isabet eden ve bizim yeri gelince hüzün yeri gelince sevinç duymamızı sağlayan her şey aslında vereceğimiz tepkiyi ölçmek içindir. Başkaldırı mı güven mi?
İsyan mı iman mı?
Dönelim ilk söze. Bela, ikazın vücut bulmuş hali imiş. Peki kime edilir ikaz?
Önemsenen, sevilen, değer verilen kişiye elbet. Birine herhangi bir konuda ikazda bulunmak pis bir halıyı silkelemeye benzer. Halının ilk hali temizdir, paktır. Daha sonradan zaman ve yaşanmışlık ile kirlenir. İşte kişi onu silkelerken onu ilk haline getirmeye çalışır. Silkeleme işi ohalıyı temizleme ve özüne döndürmek içindir. İnsanın ilk hali de temizdir, günahsızdır. Zaman geçtikçe çevresindeki olumsuzluklardan güç alan insan nefsinin, heva ve heveslerinin nihayet şeytanın vesveseleriyle kirlenmeye başlar. İşte ikaz da o kişiyi temizlemek ve kendine getirmek içindir. Aslına döndürmek, fıtratında bulunan ve tertemiz olan o ilk hali ortaya çıkarmak içindir.
Başımıza gelen her musibete bu gözle bakarsak gözlerimiz gerçekleri görmeye başlayacaktır.
Bize verilen her uyarı aslında bizim bulunduğumuz halden daha iyisini hak ettiğimizin ikaz eden tarafından bir söyleniş biçimidir. Dost ikaz, düşman dedikodu edermiş. Düşman, bizim içinde bulunduğumuz halden daha iyi olmamızı istemediğinden açığa vurmaz açıklarımızı. Göstermez zayıf yanlarımızı. Menfaati uğruna kullanır defolu yanlarımızı.
Dost öyle mi? Yüzüne hatanı söyleyendir dost. O yüzden korkmamak ve uzak durmamak lazım bize bizi anlatandan. Bize ayna olanlardan.
Vehhab, en sevdiği kullarına aynı zamanda derdi, tasayı da çok verirmiş ki imtihanın sonunda kazancı hem çok olsun hem de o kazancı tamamen hak etsin. Aynı zamanda kulunun kendisini sürekli hatırlamasını istermiş, bunun için de ikazlarla dolu bir ömür bahşedermiş onlara. Dert, tasa, gam, keder gibi durumlar insanı pişiren, onu hayatın zorluklarına hazırlayan bir yapıya sahiptir. Her bir dert kişiye yeni bir ders olarak döner. İnsan kusurlu yanlarını dertleri ile törpüler.
Bize isabet eden musibetler aynı zamanda bize verilmiş birer nimettir. Kendini değiştirmek, dönüştürmek, kendine gelmek, haddini bilmek ve özüne dönmek için önüne sunulmuş birer fırsattır. Derdimiz, tasamız eksik olmayacak, imtihanlarımız bol olacak ki önemsendiğimizi, sevildiğimizi, bizi daha iyi görmek isteyen birilerinin olduğunu hissedelim. Bu süreçte yanımızda olanlar derdimizle hemhal olanlar, karşımızda duranlar derdimize viran olanlardır.
Rahman, bizleri derdi çok olan kullarından eylesin, etrafımızı derdimiz ile dertlenecek kullar ile donatsın.