SALKIM ÜZÜMÜN TANELERİ

Satış müdürü; Ana ve kızının beni görmek istediklerini söyledi. Araba satış galerisine eleman alınacak, müdür görüşme yapmış, anne de: “Patron, Mahmut hoca’nın nesi oluyor?” diye sorup, benimle görüşmek istemiş. Geldiler, oturdular, çay söyledim. “Sen Mahmut hoca’nın bir şeyi oluyormusun?” dediler. Ben sizin hocayı bilmem, benim babam, öğretmen Mahmut GÜLSOY dedim. Bende onu söylüyorum, Alparslan ilkokulunda […]

Yayınlama: 23.07.2022
A+
A-

Satış müdürü; Ana ve kızının beni görmek istediklerini söyledi. Araba satış galerisine eleman alınacak, müdür görüşme yapmış, anne de: “Patron, Mahmut hoca’nın nesi oluyor?” diye sorup, benimle görüşmek istemiş. Geldiler, oturdular, çay söyledim.

“Sen Mahmut hoca’nın bir şeyi oluyormusun?” dediler. Ben sizin hocayı bilmem, benim babam, öğretmen Mahmut GÜLSOY dedim.

Bende onu söylüyorum, Alparslan ilkokulunda öğretmendi, evi de bizim bakkalın karşısındaydı.

Bakkal Ömer emmi’nin karısıymış… Dürdane teyze… Hatırladım.

Yıllar oldu biz oradan taşınalı. Evimiz, sokağın başındaydı. Daha sonra bakkalın karşısında ev boşaldı, kirası da daha ucuzdu. Oraya taşınmıştık. Bakkalla karşı karşıyaydık.

Ömer emmi, beş yıl önce ölmüş… Oğlu da astsubay olmuş. Ana, kız bir yıl bakkalı çalıştırmışlar, olmamış devretmişler. Kız da okulu bitirmiş, iş arıyormuş.

Dürdane teyze ile eski günleri konuştuk…

Bakkala veresiye yazdırırdık, ay sonunda maaş alınca defterin altını çizer, yeni aya başlardık. Daha sonra fiş kullanmaya başladık. 25-50-100 kuruşluk küpürler halinde, bilet gibi fişleri aylık alıp para niyetine öderdik. Deftere yazdırmakdan daha pratik olurdu. O zamanlar süpermarketler yoktu! Mahalle bakkallarının müşteriyle ilişkileri de, sattıkları mallarda organikdi…

Ambalaj sanayide gelişmemişti. Yoğurt, tahin gibi ürünler açık da satılırdı. Siz kabınızı götürsünüz, darası alınıp tartılırdı. Naylon poşetler yoktu. Eski gazetelerden kesekağıdı yapılırdı. Biz evde ailecek yapıp, bakkala kilo ile satardık. Ay sonunda ki borçdan düşerdik. Önce tutkal olarak hamur kullandık daha sonra sudkostik ve nişastayı karıştırınca çok güzel yapıştırıcı yaptık. Yıllar sonra Ankara’da üniversite okurken bu tutkalı çok kullandık ve dernekte  ki bütün arkadaşlara da öğrettim. Afiş yapıştırırken altdan ve üstden sürerseniz çok dayanaklı olurdu.

Bakkal Ömer emmi’nin manav tarafı da güzeldi…

Sebzeyi, meyveyi günlük getirirdi. İşinde de titizdi. Üzüm satarken, kasa içindeki taneleri ayırır, çürükleri temizler, onları ayrı satardı. Babam da hep tane üzüm alırdı! ” Bunlar tam olgunlaşmış, daha lezzetli.” derdi. Bizde itiraz ederdik. “Komşular salkım üzüm alıyor, biz niye almıyoruz? diye ve bir gün babam salkım üzüm getirdi, daha tam olmamış, koruk ve ekşiydi, yiyemedik…” Baba, biz yine tane üzüm alalım” dedik.

Orda Dürdane teyze müdahale etti. Biz hocayı çok severdik, hem parayı bilirdi hemde kaliteyi. Tane üzüm lezzetli oluyor, doğru aynı zamanda da yarı fiyatına satardık dedi.

Bende diyemedim ki: Bir gün arkadaşlarım sizden halka tatlı alıyorlardı, bende onları bekliyordum, ürgüp’den iki küfe siyah üzüm geldi. Küfelerin üzerinde ki asma yapraklarını alıp sonra saplarından sıyırıp, tane haline getiriyordunuz.

Ömer emmi size dedi ki:  ” Hadi kadın, çabuk ol! Üzümleri sıyır, şimdi Mahmut hoca gelecek, tane üzüm ister” dedi. O günden beri hiç üzüm yemedim…

REKLAM ALANI
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.