1960 yılların ortasında köyden kente göçtük. Babam, Köy Enstitüsü mezunu, ilkokul öğretmeni. Çocuklar büyük şehirde iyi eğitim alsınlar diye tayin aldırdı. 85 m2 kiralık bir eve yerleştik. 3 erkek, burada da bacım doğunca oldu 4 çocuk! Oturduğumuz semt işci semti. Babam, bir işci maaşının iki, üç katını alıyor. Ama onlar şehirli, biz köylüyüz… Farkı […]
1960 yılların ortasında köyden kente göçtük. Babam, Köy Enstitüsü mezunu, ilkokul öğretmeni. Çocuklar büyük şehirde iyi eğitim alsınlar diye tayin aldırdı. 85 m2 kiralık bir eve yerleştik. 3 erkek, burada da bacım doğunca oldu 4 çocuk! Oturduğumuz semt işci semti. Babam, bir işci maaşının iki, üç katını alıyor. Ama onlar şehirli, biz köylüyüz… Farkı kapatmalıydık!
Feodalizmi tasfiye edip, köylülükten kurtulmalıydık ilk önce bakır kaplarımızı satıp alüminyum ve melamin kaplar aldık! Daha sonra Türkmen kızı annemin, kök boyama el dokuma kilimlerini satıp sentetik halı aldık… Böylece yavaş yavaş şehirli olduk. Yıllar sonra aklımız başımıza gelip, üç beş kuruşta kazanınca, o kilimlerin peşine düştük. Antikacıdaydı, fiyatı da çok yüksekti! Ona da gücümüz yetmedi…
Şehir de tutundukça kardeşimle birlikte su sattık, kete sattık, pazarlamacılık yaptık. Türkiye’nin yüzde seksenini köy köy gezerek harman veresiye halı, soba sattık. Yuvarlak hesap 1.200 civarında köylünün evinde yada köy odasında yatılı misafir oldum. Bir taraftan çalışıp bir taraftan okudum. Liseden sonra 10 yıl değişik üç üniversitenin, değişik üç fakültesine gittim.
Makina Mühendisliği, Eczacılık ve İşletme. Birisini bitirip diploma aldım. Diğerinde de kayıtlıyım. 12 Eylül 1980’de siyasi mahkum olarak, Türkiye’nin değişik dört ayrı cezaevinde hapis yattım. 10 yaşında, birlikte su sattığım kardeşimle birlikte; 30 yıldır araba bayiliği, 27 yıldır döviz bürosu, 25 yıldır da ambalajlı su, gazoz ve maden suyu üretiyoruz. Geçte olsa evlendim. Çocuklarım oldu. İsim olarak annemin ve babamın adını koymak aklımın ucundan dahi geçmedi! Çünkü ben Feodalizmi tasfiye edip, kapitalizme geçmiştim. En iyisi televizyonda dizi filmlerde ki artislerin adlarını koymaktı! Ve öyle de yaptım!
Evde zaman zaman hayat hikayemi anlatacak olurum, 10 yaşından beri çalıştığımı. Türkiye’yi köy köy gezdiğimi. Dünya da 20 ülkeye işimle ilgili gittiğimi, okuduğum okulları, yattığım cezaevlerini, televizyonlarda 20 yıldır ekonomi programı yaptığımı, anlatılmayanları anlattıklarımı, kazandıklarımı, kaybettiklerimi konuşmaya başlayınca çocuklarım başlar; ” Baba, sen hala ordamısın? Her şey çok değişti, onlar geride kaldı” derler. Ve konu açılmadan kapanır!
Bir akşam eve geldim. 30 – 35 yaşlarında adamın biri, liseye giden oğlumla konuşuyor. Beni gördü, istifini bozmadı. Eve, kadının kocası geldi. Hiç panik olmadı! Karım, eliyle ‘sus’ işareti yapıp beni mutfağa çekti.” Neler oluyor?” dedim. Meğerse benim oğlana ‘yaşam koçu’ tutmuşlar. Sınıflarında ki diğer arkadaşlarında koçuymuş! Oğlumu hayata hazırlayacakmış!
10 yaşından beri çalışmaya başladığım 63 yıllık ömrüm bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti…
Annemin kök boyama, Türkmen kilimlerinden utanıp, yerine naylon halı aldığımız günleri hatırladım. Yani başa dönmüştük. Başladım Ahmet Kaya dinlemeye “Hani benim gençliğim nerde anne…