Sevgili okurlar; güzel, anlamlı ve yerinde uyarı yapan ve farkındalık oluşturan beğeni kazanmış sosyal medya yazılarına köşemde yer veriyorum. Yakın zamanda çok etkilendiğim kısa ve içten bu makaleyi sizlere sunmak istiyorum. Malum, çevre kirliliği maalesef doğal dengeleri inanılmaz etkiliyor. Artık kafalarımızı kumdan çıkaralım ve hep birlikte haykıralım, dünya ve doğa için bir tane bile beton […]
Sevgili okurlar; güzel, anlamlı ve yerinde uyarı yapan ve farkındalık oluşturan beğeni kazanmış sosyal medya yazılarına köşemde yer veriyorum. Yakın zamanda çok etkilendiğim kısa ve içten bu makaleyi sizlere sunmak istiyorum. Malum, çevre kirliliği maalesef doğal dengeleri inanılmaz etkiliyor. Artık kafalarımızı kumdan çıkaralım ve hep birlikte haykıralım, dünya ve doğa için bir tane bile beton yapı veya kirli atık su görmek istemiyoruz. Artık yeter….
Zengin ve anlamlı bir yaşam, katıksız bir mutluluk hali değildir.
Sahip olduğumuz hiçbir makam, güç ya da servet bizi düş kırıklıklarından, yaşlılıktan, sevdiklerimizi kaybetmekten ve nihayetinde ölmekten kurtaramaz.
Yaşamın bu gerçekliğini kabul edip kendimizle barışık, başkalarıyla daha derin ve incelikli yaşamayı öğrenmektir yaşam yolculuğunu zengin ve anlamlı kılan.
Kendimizle barışık olmamız, kendimizi iyi tanımamız, olumsuz niteliklerimizi düzeltmemiz, paylaşımın bencillikten daha zenginleştirici bir deneyim olduğunu fark etmemizle gerçekleşir.
‘The Journal of Positive Psychology’ dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, başka birisi için iyi ve güzel bir şey yapmak bizi, kendimiz için yaptığımız şeylerden daha fazla mutlu ediyor.
Kendini iyi tanıyan insan sağlıklı sınırlar çizebildiği için, başkalarına iyilik yaparken kendini yitirmez, kurduğu bağlardan beslenir, zenginleşir.
Sağlıklı ilişkilerinin sıcaklığı, yaşamı yalnız, soğuk, ürkütücü bir yer olmaktan çıkarır.
Oysa tüketim odaklı vahşi kapitalist ekonomik sistem bizi tüm bunlardan uzaklaştırıyor, kendimize, birbirimize ve hayata yabancılaştırıyor.
Her birimizi rekabet ve gösterişten ibaret sığ dünyalarımıza tıkıyor.
Yalnızlaşıp sığlaştıkça daha fazla anksiyete ve depresyona girenlere ise, antidepresan ilaçlar dayıyor.
Bu şekilde yalnızca sıkıntılı duyguları değil, tutku, coşku, aşk, libido, yaratıcılık gibi olumlu duyguları da yok edip sorunu derinleştiriyor.
İyi yaşamak için daha fazla tüketmeye değil, kendimizi ve başkalarını daha iyi tanımaya, daha eşit, adaletli, sevgi ve saygı dolu bir dünya kurmaya ihtiyacımız var.
Kimsenin aç olmadığı, her insanın kendini güvende hissettiği, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, potansiyelini hayata geçirebildiği bir dünya…
Temiz denizlerinde balıkların neşeyle yüzdüğü, pırıl pırıl gökyüzünde kuşların özgürce uçtuğu bir dünya… Keşke Marmara denizi olsa…
İnsanlar üzerinde baskı kurmanın, doğayı talan etmenin, gücü kötüye kullanmanın, kaynakları israf etmenin insanlık suçu kabul edildiği bir dünya…
Böyle bir dünyayı ancak vicdanıyla uyum içinde yaşamak isteyen onurlu insanlarla birlikte, sorumluluk üstlenip cesaret gösterirsek kurabiliriz.
Başka türlü bir iyileşme yolu yok; ne bizim ne de dünyamız için…
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!
Emek ve samimiyet ile yazılmış bu yazı aslında Anadolu’muzun bağrında ki dervişimiz, Türkçemizin dili Yunus Emre’nin evrensel seslenişini de görebiliriz.. Cümle yaradılmışlara bir göz ile bakmayan, Şarın evliyasıyla, hakikatta asıdır. İnsanlar arasındaki ayrılıklar, çekişmeler, didişmeler, kin tutmalara, düşmanlıklara yol açmamalıdır. İnsan ve doğanın bütünlüğünü ve kardeşliğini kaybettikten sonra aramanın bir anlamı yoktur erenler, canlar….