İslam ve çevre ilişkisi yeni bir dille muhataplarına anlatılabilir. Kur’an ve sünnet eksenli olmak üzere islam medeniyetinde çevrenin yeri pekala gündeme alınabilir. Müslümanlar orman yangınları vesilesiyle çevre bilinci konuşulmalı ve geliştirilmelidir. Ağaç her insanın tanıdığı, bildiği ve ihtiyaç duyduğu bir canlıdır. Bir değerdir. Ağaçlar yeryüzünün süsüdür. İnsanın ruhsal ve bedensel sığınağıdır. Onun altında dinlenir. Hayal […]
İslam ve çevre ilişkisi yeni bir dille muhataplarına anlatılabilir. Kur’an ve sünnet eksenli olmak üzere islam medeniyetinde çevrenin yeri pekala gündeme alınabilir. Müslümanlar orman yangınları vesilesiyle çevre bilinci konuşulmalı ve geliştirilmelidir.
Ağaç her insanın tanıdığı, bildiği ve ihtiyaç duyduğu bir canlıdır. Bir değerdir. Ağaçlar yeryüzünün süsüdür. İnsanın ruhsal ve bedensel sığınağıdır. Onun altında dinlenir. Hayal kurar. Düşünce geliştirir. Geleceği kurgular. Ağacın her yaprağı insana bir şey üfler.
Müslümanların kayıp değerleri vardır. Yitirdikleri değerleri vardır. Anlatamadıkları, anlatmak için sıra bulamadıkları değerleri vardır. Var olan bilinçlerini kuşanmadıkları bilinçleri söz konusudur. İşte onlardan biride çevre bilincidir.
İnsan ve tarih katilleri, bu katliamlarını örtmek için ağaç, yeşil ve doğa savunuculuğunu üstlenirler yani üstlenir gibi yaparlar. Müslümanların başına çevreci kesilirler. Daha ötesi Müslümanların ve İslam’ın çevre bilinci olmadığını iddia ederler. Ama hakikat/gerçek onların iddia ettiği ve yalan söyledikleri gibi değil.
Bizim kutsallarımız ağaç, yeşil ve çevre ile örülüdür. Cennet yeşilin adıdır. Değerlerimiz ağaç ve yeşil üzerinden sembolize edilerek anlatılır. Adem (as) ve Havva’nın cennetteki muhatabı; Allah’ın dokunmayın dediği şey ağaçtır. Tesettür için kullandıkları giysi ağaç yapraklarıdır. Hz. Peygamberin Mirac’a / göklere çıktığında konuk olduğu yer de bulunan ağacın adı Sidre’dir. Yunus peygamberin balığın karnından çıktıktan sonra hayata tutunmasını sağlayan şey Yaktin Ağacıdır. Mekke’de harem bölgesinde bırakın ağaç kesmeyi yaprak koparmayı yasaklayan İslam’dır. Ağaç diken kimsenin erdemli bir davranış ortaya koyduğunu ve ondan beslenen insan, hayvan ve börtü böceklerin duasını ve bağışlanmasını aldığını söyleyen Hz. Peygamberdir. Allah’ın yeminine konu olan şey yine zeytin ve incir yani ağaç değil mi?
Ve yine çevre bilincini en yükseklere taşıyan o kutsal söz, o kutsal nefes “Kıyâmet kopuyor olsa ve birinizin elinde bir fide bulunsa, kıyâmet kopmadan onu dikebilirse bunu hemen yapsın!” buyurarak; İslam muhaliflerinin hayal bile edemediği ya da asla anlayamayacakları; bir çevre bilincini, değerini kendi bağlıları ve diğerleri ile paylaşmaktadır.
Ağaç, yeşil ve çevre bilincinin bu kadar yüksek olduğu bir dinin mensupları “neden kendileri bu bilinci yaşayamadılar ve başkaları ile paylaşamadılar” gibi bir soru akla gelebilir. Bu soru sosyo-psikolojik anlamda Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi üzerinden cevap bulabilir. Maslow, Fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sosyal ihtiyaçlar, değer verilme/saygınlık ihtiyacı ve son olarak kendini gerçekleştirme ihtiyacı gibi; insanın temel ve psikolojik ihtiyaçlarından bahseder. Bu temel ihtiyaçlara sahip olamayan ya da gerçekleştiremeyen birey ve toplumların kendini, inancını ve medeniyetini ifade etmesi mümkün değildir.
Son 300 yıldır en temel yaşam hakları (özgürlük, güvenlik, barınma, beslenme) elinden alınan, mülteci durumuna düşürülen, sürgüne gönderilen ve öldüğünde gömülecek bir mezar toprağı dahi bulamayan toplulukların; çevre bilincini gündeme almaları elbette mümkün olamayacaktır. Yaşadığımız coğrafyada asla kendi olma ve kendini gerçekleştirme imkânı bulamayan Müslümanlardan; ağaç, yeşil ve çevre bilincini gündeme almaları beklenemezdi.
Doğa katillerinin kendilerini saklayamadıkları ve katliamlarının gecenin karanlığında bilindiği/görüldüğü bu zaman diliminde; Müslümanların kendi olmaları, kendilerini gerçekleştirmeleri; tüm bilinçlerle beraber çevre bilincinin semavi bir bilinç olduğundan hareketle; bu bilincin başkalarından beklemeden; kendi elleriyle gerçekleştirilmelidir.
Yitik değerlerimiz gecenin zifri karanlığını delerek yeryüzü aydınlığına dönüşmelidir… ulu bir ağaç gibi güneşle buluşmalıdır.