Bizzat kendinde hayır ve bereket olan Ramazan-ı Şerifimizden istifade edebilme bahtiyarlığına nail olmak ümidiyle cümle Müslüman alemin Ramazan Ayını kutlarım. Bir çok ibadette olduğu gibi asıl ibadet, hayata etkisi olduğu oranda ibadettir. O yüzden şöyle derler “Asıl Ramazan Ramazan bitince, asıl Hac Hac’dan dönüşte, asıl namaz namaz bitince başlar.” Yani aylık değil ömürlük olmalı Müslümanlık. […]
Bizzat kendinde hayır ve bereket olan Ramazan-ı Şerifimizden istifade edebilme bahtiyarlığına nail olmak ümidiyle cümle Müslüman alemin Ramazan Ayını kutlarım.
Bir çok ibadette olduğu gibi asıl ibadet, hayata etkisi olduğu oranda ibadettir. O yüzden şöyle derler “Asıl Ramazan Ramazan bitince, asıl Hac Hac’dan dönüşte, asıl namaz namaz bitince başlar.” Yani aylık değil ömürlük olmalı Müslümanlık.
Bir Müslüman için en başta gelen ve bedeni bir ibadet olduğu için – istisnalar hariç- herkes için geçerli olan iki ibadet vardır: namaz ve oruç. Ramazan orucu rabbimizin karşılığını bizzat ben vereceğim dediği özel bir ibadettir. Kendisini tutanlar için cennette Reyyan adında özel bir kapısı bile vardır. Neden bu denli mühimdir peki Ramazan orucu?
Hem on iki ayda bir gelmesi hem de pek çok noktada insandan fedakarlık yapılmasının istenmesi ramazanı öne çıkaran hususlardandır. İsmet Özelden mülhemle şöyle diyebiliriz: Ramazan ayı boyunca Müslüman aslında şöyle söyler: “Ben yediğim içtiğim sebebiyle ayakta durmuyorum, beni ayakta tutan sensin Rabbim. Aynı zamanda ben bana verdiğin pek çok nimetten sırf sen istedin diye fedakarlıkda bulunup uzak durabilirim. Benim neslini devam ettiren şey sadece cinsel ilişkiden ibaret değildir. Sen olmasan, sen bana lütufta bulunmasan hemen şu anda soyum kurur benim Rabbim.”
İnsan nefsi yabani ve saldırgan bir köpeğe benzer. İşte Ramazan bu köpeği evcilleştirmenin yollarından biridir. İlk başta söz dinlemez ve kafasına buyruk yaşar köpeğimiz. Onu terbiye edip kendi istediğimiz hale getirmek bizim elimizde. Başlarda hep kendi aleyhimize olan şeylerden hoşlanan nefis, ibadetle, zikirle, rabbi ile hemhal oldukça buna alışır ve lehimize olan şeylerden memnuniyet duymaya başlar. Ramazan nefsi bu hale getirmek için tam da biçilmiş kaftan. Köpeğimizi kendimize bağlı kılmanın bir formülü de bazı şeyleri azaltmaktan geçiyor. Bunları tasavvuf erbabları kılleti taam, kılleti menam ve kılleti kelam olarak ifade ediyor. Yani az uyumak, az konuşmak ve az yemek.
Gereğinden fazla uyumak ve fazla yemek vücutta hantallık oluşturuyor ve kişinin ibadete takati kalmayabiliyor. Fazla uyumak kişinin içinde bulunduğu vakti daha hayırlı geçirebilme, kendine ve çevresine faydalı olabilme imkanını elinden alıyor. Vücudun 3’de 1’inden fazlasını yemekle doldurmak ise sünnete aykırı bir tutum. Bir süre sonra yaşamak için bir vasıta olan yemek yemek kişinin hayattaki amaçlarından biri haline gelebiliyor. Gereğinden fazla konuşmak ise insana gıybet, suizan, nemime (laf taşıma), iftira ve yalan olarak dönebiliyor. Peygamberimizin kendine has yanlarından biri de bu. “Cevamiul Kelim” denilen az sözle çok şey ifade etmek.
Ramazan bize pek çok şey öğretir ve hatırlatır ama en önemlisi büyük cihat sayılan ve ölene dek de sürecek olan nefisle savaşın yollarını göstermesidir. İnsan, bedeninde bir düşmanla yaşar. Bu düşman öldürülmesi değil ıslah edilmesi gereken bir düşmandır. Onu dost haline getirmek de düşman olarak bırakmak da bizim elimizde. Madem ki cüz’i de olsa bir iradeye sahibiz onu kendi lehimize kullanmak da bize düşen bir görev olsa gerek. Vesselâm.