CAMİİ GÜNLÜĞÜ

Saat: 04.15 teheccüd namazı bizi kaldırmasa da deprem sıcak yatağımızdan bizi kaldırdı. Teheccüd Namazı insana müjdeler sunarak kaldırırken; deprem nazlanmaya fırsat vermeden acı ve korkuyla kaldırır yataklarımızdan. Gündüzleri yatak kıyafetli insanlara alışık olsak ta, gece vakti garibimize giden ve Azrail’den kaçan yatak kıyafetli kimseler; boş alanlarda ölüm meleği Azrail’den kurtulmanın buruk sevincini yaşıyor.  Saat: 06.00 […]

Yayınlama: 08.02.2023
A+
A-

Saat: 04.15 teheccüd namazı bizi kaldırmasa da deprem sıcak yatağımızdan bizi kaldırdı. Teheccüd Namazı insana müjdeler sunarak kaldırırken; deprem nazlanmaya fırsat vermeden acı ve korkuyla kaldırır yataklarımızdan. Gündüzleri yatak kıyafetli insanlara alışık olsak ta, gece vakti garibimize giden ve Azrail’den kaçan yatak kıyafetli kimseler; boş alanlarda ölüm meleği Azrail’den kurtulmanın buruk sevincini yaşıyor.

 Saat: 06.00 sularında sabah namazı için camiye geldim.  Gördüklerim karşısında, biraz şaşkınlıktan sonra kendime geliyorum. Varoluş sebebi sığınak olan camiler; yeniden yalnızca namaz kılanların değil çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı herkesin sığınağı olmuş. Depremden kaçanlar sığınılacak limana sığınmışlar. Herkes kendi halinde. Kimi oturmuş. Kimi uzanmış. Kimi telefonda konuşurken, bir diğeri internette gezinti yapıyor. Kimi muhabbet. Elinde kitap (Kur’an) olanlarda yok değil. Çocuklar koşturuyor. Ama şu gerçek ki çocuklar hariç hepsinin muhtaç oldukları her hallerinden belli.

Sabah namazı öncesi Camii görevlileri camide bulunanlara yönelik konuşma yapmadılar. Hoş geldiniz demediler. Depremle ilgili birkaç cümle kurmadılar. Sabah namazını kılanlar kıldı kılmayanlar kılmadı. İmam ve müezzin dahil namaz kılanlar çıktı gitti. Sığınak olarak görenler ise kaldı. Öğlen namazı için geldiğimde camii daha kalabalıktı. Ama namaz kılanlar azdı. Namaz kılındı. El Fatiha denildi. Hocalar yine birkaç kelam etmedi. İkindi, akşam ve yatsı namazları kılındı. Yatsı namazı öncesi görevli Yasin Suresini okudu ve matbu duayı telefondan yaptı.

Yatsı namazında camii ve namaz adabını bilmeyen birkaç kadın kıble tarafına cemaatin önüne oturmuşlardı. Cemaatten birinin uyarısıyla hoca efendi onları uyardı. Namaz bitiminde yaşı ellisini gösteren, kırmızı montlu, saçlarını arkadan bağlamış, top sakallı biri İmam efendinin yanına geldi. Ve “o kadınları uyardın ve rencide ettin. Neden bunu yaptın” diye itirazda bulundu. Bir tartışma çıktı. Dinleyenlerden biri olaya müdahale ederek, yangına dönüşmesi önlendi. Ve hoca efendi evine gitti. Camiye sığınanlar yine kendi hallerinde kaldılar. Gece, Allah’ın evinde misafir olunarak geçirilecekti.

Cemaatten biri bana şöyle söyledi “Ben din görevlisi olsaydım” dedi ve devam etti “caminin girişinde oturur ve her gelen kadın ve erkeğe hoş geldin derdim. Erkeklerin ellerini sıkardım. Çocukların başını okşardım. Kadın ve erkekleri; cami içerisinde uygun bir şekilde yerleştirirdim. Sabah onlara ikramda bulunurdum. Öğlen yemeği ikram ederdim. Akşam yemeği ikram ederdim. Tüm bunları sponsor bularak yapardım. Ara ara su dağıtırdım. Başka ihtiyaçları var mı diye sorardım. Caminin misafirlerine periyodik olarak; günün ve geleceğin anlamı üzerine manevi danışmanlık ve sohbet yaradım. Çocuklarla oyun oynardım. Hediyeler verirdim. Büyüklerden çok onlarla ilgilenirdim. Allah’ın evinin cömert, evet cömert olduğunu gösterirdim ki, başta çocuklar sonra gençler ve yetişkinler her zaman gelsinler. Sığınmak için değil evleri olduğu için gelsinler.”

Evet, cemaat doğru söylüyordu. Bir fırsattı bu. Kalplere ve zihinlere dokunma fırsatı. Hem de kaçırılmayacak bir fırsat.  

Karanlıklara mum yakmayanların, aydınlık için ağlamaya hakkı olamaz!

Vebal mi?   

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.