“BE AHLAKSIZ, BE NAMUSSUZ BE ADİ”!

Sayın Erdoğan’a bu sözleri söyleten, söylemek zorunda bıraktıran : tabiri caizse çıldırtan sebepler neydi, bu sözleri söyleten kimdi/ kimlerdi?

Zaten Erdoğan, “Çok ağır şeyler söyleyeceğim; ama bulunduğum konum icabı susuyorum ” demişti.

Demek ki, Cumhurbaşkanı olsanız da tahammülün bir sınırı var; haksızlıklar, iftiralar, karalamalar karşısında susamıyorsunuz, tepkisiz kalamıyorsunuz!

 Bu sözü Kılıçdaroğlu için mi, yoksa diğerleri için mi söylediği tartışılıyor.

Geçmişte Kızılay ve diğer konularda iftira atan biri olduğu için Kılıçdaroğlu da akla geliyor.

Kılıçdaroğlu, geçmişi karanlık, beceriksizlik, çöküntü, yıkıntı, kumpaslarla ve arkadan iş çevirmelerle meşhur olmuş biridir.

Feto kumpası ile düşürülen Baykal’ın yerine; hem de Baykal’ın en yakınında olarak, kesinlikle aday olmayacağını söylediği halde, bir anda partinin başına geçiverdi; müthiş bir tasfiye yaptı, yönetime ve teşkilatlara ağırlıklı olarak alevileri getirdi.

En büyük özelliği; diğer yoldaşlarının da yaptığı gibi, yalan söyleme, karalama, iftira atma, sözünden dönme; en önemlisi de ülke için yapılan her bir işe taş koyma, algı oluşturma, itibar suikastı yapmasıdır.

Elazığ deprem bölgesine gidiyor, Kızılay çadırı önünde açıklama yapıyor ve sahada  Kızılay’ı göremedim diyor.

Sabiha Gökçen Havaalanı için; neden yaptınız, yolcu olmayan yere, kim gelecek itirazları sonrasında yüz seksen derece çark etmişti.

 Ülke adına yapılan her hizmete ateşli bir şekilde karşı çıkmıştır.

Burada asıl dikkati çeken; nankörlük, iftira, karalama ve milleti aptal yerine koyma çabasıdır.

Ta başından beri Kızılay ve AFAD’a karşı amansız bir düşmanlık sergiliyorlar.

Elazığ’da Kızılay konusunda yaptığı iftiranın arkasından, burada da Kızılay yok, AFAD etkisiz diyerek itibar suikastı yapmaya çalışıyor.

Oysa bu iki kuruluş sahanın her yerinde hizmet sunuyorlar.

Askere daha önce de itaatsizlik çağrısında bulunmuşlar; fakat asker kendi alanları çerçevesinde hareket edince, bu sefer okları askerimize yönelttiler bir intikam hırsı ile!

“Asker neden kışladan çıkmadı, neden depreme ilk günden müdahale etmedi?” yaygaralarını  her yerde seviyesizce dillendiriyorlar.

Dünyada eşi benzeri görülmeyen, geniş alan ve nüfusu etkileyen,  en büyük depremlerin arka arkaya geldiği bir zamanda, devletin, kurumların, sivil teşkilatların ve halkın sahada tüm gücüyle var olması, koordine olması, dayanışması ile ülkesine, devletine ve milletine dört elle sarılması taktire şayandır.

Daha ilk günden, depremin boyutunu ve etkisini görmeden hükümeti istifaya çağıran, bu afeti bile siyasi kazanıma çevirmeye çalışan bir kişilikten bahsediyoruz.

Ne demişti  kiralık kukla kalemşör Can Ataklı yırtınarak, isyankâr bir ses tonuyla! “Erdoğan’ın gitmesi normal şartlarda mümkün görünmüyor. Bir deprem falan olmalı ki; ancak gitsin” demişti.

Güya tam fırsatı idi ; ama ters tepti, başarısız oldular. Deprem de imdatlarına yetişmedi ne yazık ki.

Allah’a şükürler olsun ki, devlet, millet kaynaşması ile bu yaralar sarılmaya gayret ediliyor.

 Her zaman devletinin yanında yer alıp Erdoğan’a destek veren halka da cahil, sürü, kullanılan, biatçi , makarnacı gibi ithamlarla hakaret ve saldırıların dozajını artırdılar.

Bir kez daha hevesleri kursaklarında kaldı, bir fırsat daha elden kaçtı. Bu yüzden kimyaları ve ağızları bozuldu.

Günde iki buçuk milyona yemek veren, her alanda hizmet veren Kızılay’a iftira atan Kılıçdaroğlu destekçilerinin dayanılmaz yalanları karşısında Cumhurbaşkanımız daha fazla dayanamayıp,” Namussuz, ahlâksız, adi” diyerek tepkisini ortaya koymuştur.

Erdoğan, normal şartlarda bu sözleri söylemezdi ; ama bu kadar yükün, sorumluluğun ve stresin altında olan bir lider için  bu sözler de normal karşılanmalı!