Müslümanlar olarak her sene gördüğümüz ve ne yazık ki görmeye alıştığımız bir olay haline geldi Filistin’de çıkan çatışmalar. Fakat bu sefer çok farklı oldu. Bu kez Hamas, terör örgütü İ*rail’in yenilmezlik anlayışını yerle bir etti. Tüm dünyanın şaşırdığı bir çatışma oldu çünkü Hamas İ*rail’in bir çok polis karakolunu, tankını ve zırhlı aracını ele geçirdi. Bir […]
Müslümanlar olarak her sene gördüğümüz ve ne yazık ki görmeye alıştığımız bir olay haline geldi Filistin’de çıkan çatışmalar.
Fakat bu sefer çok farklı oldu.
Bu kez Hamas, terör örgütü İ*rail’in yenilmezlik anlayışını yerle bir etti. Tüm dünyanın şaşırdığı bir çatışma oldu çünkü Hamas İ*rail’in bir çok polis karakolunu, tankını ve zırhlı aracını ele geçirdi.
Bir çok askerini ve halkını da rehin aldı. İ*rail bu şoku atlatamadı ama hemen akşamında her zaman yaptığı gibi orantısız güç kullanarak F16’larla Filistinlilere bomba yağdırmaya başladı. Camileri, hastaneleri teker teker vurdu. Aksa Tufan’ı operasyonundan önce de yaptığı gibi kadın ve çocukları gözünü kırpmadan öldürmeye devam ediyor.
Ben bu yazıyı yazarken İ*rail her gün bir hastaneyi, bir okulu, bir camiyi daha vurmaya devam ediyor. Bunun en büyük örneği geçen haftalarda Ehli Baptist Hastanesini vurarak 1000’i aşkın ,çoğunluğunun bebek ve kadınların oluşturduğu, masumları katletti.
Filistin tarafına baktığımızda ise Hamas’ın yayınladığı videolarda yaşlı bir kadının rehin alınmasına rağmen çok mutlu olduğu gözüküyordu.
Kısacası Hamas’ın İslâmî savaş hukukunu, Cenevre Sözleşmesini ve bir dizi savaş hukukunu uyguladığını net bir şekilde görüyoruz.
İ*rail tarafından bir bebeğin öldürüldüğüne dair video ve haberler görülemezken Filistin’de yıllardır bu video ve fotoğrafların sayılamayacak kadar çok olması gerçeği tüm çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Kimin mazlum kimin zalim olduğunu herkesin rahatlıkla idrak edebileceği bir savaş var ortada. Hem de yıllardır…
Bu kadar görüntü varken içimizdeki gazetecilerin ve insan olduğunu iddia eden şahısların hala İ*rail güzellemesi ve savunuculuğu yapıyor olması ne kadar “objektif” ve “vicdan” sahibi olduklarını gösteriyor!
Tamam, anladık.
Bazıları para karşılığında insanlığını sattığı için konuşmuyor ama müslümanlara ne oluyor?
İslam devletleri neden birleşip askeri gücünü kullanmıyor?
Hadi, tamam diyelim ona da ,tamam denilecek bir şey değil ama, Ebu Ubeyde’nin söylediği gibi Refah sınır kapısından yardım götürmek için dahi İ*rail’in iznini bekleyecek kadar da mı aciz bu İslam devletleri yoksa bunlar sözde İslam devleti mi?
Neden BAE ve Suudi Arabistan gibi petrol zengini devletlerden en ufak bir yaptırım ve bir çıt yok?
Neden yanı başında olan bu olaya sırt dönmüş ve kulak tıkamış gibiler?
Müslüman olan bir Filistin’i görmüyorlar ama İ*rail ile araları çok iyi ve anlaşmalara imza atıyorlar. Bir kınama mesajı dahi yayınlamıyorlar!
Hatırlar mısınız?
Bu konu ile alakalı bir ara kampanya başlatmışlardı. “ Şşş sessiz ol, müslümanlar uyuyor!”
Filistin’in etrafına baktığımızda o müslüman ülkelerde bu sözün adeta somutlaştığını görüyoruz. Peki, biz Türkiye’deki müslümanlar olarak ne yapıyoruz ve ne yapmalıyız?
Bu soruyu da en çok Filistin ile İ*rail arasındaki ilişkiler normal gerginlikten daha yüksek bir seviyeye çıktığında soruyoruz. Sakinleştiğini düşündüğümüz anlarda ise unutup gündelik hayatımıza devam ediyoruz.
Oysa gerekmez mi, bizim de Filistinli çocukların isimlerini ellerine yazdığı gibi aklımıza Kudüs’ü mıh gibi kazımamız?
Gerekmez mi, bizim de silaha karşı taş atan Filistinli çocuklar kadar korkusuz ve onları taşla, duayla yenebilecekmiş gibi umutlu olmamız?
Bunları yapmamız gerektiği gibi aynı şekilde yapmamız gereken vazifelerimiz de yok mu?
Sadece “Kahrolsun İ*rail! Katil İ*rail!” diye slogan atmakla bitiyor mu?
Bitmez.
Tabi ki slogan da atmalıyız, atmayalım demiyorum ama sokakta slogan attıktan sonra gece başımızı yastığa rahat koyabilmemiz için o gün üzerimize düşen vazifemizi yapmış olmak zorundayız. Yoksa o slogan da boşa gitti, o yürüyüş de.
Peki, o vazifeler ne?
Mesela tıp öğrencisinin en donanımlı şekilde tıp fakültesini bitirip en iyi tedavi yöntemlerini keşfedip geliştirmesi vazifesidir. Mesela bir öğretmenin vazifesi dersi öğrencinin aşkla şevkle dinleyeceği şekilde anlatmasıdır. Kısacası müslüman olan herkesin işini / görevini en iyi şekilde yapmasıdır.
Nasıl mı?
Tıpkı Endonezya’ya İslam’ın yayıldığı gibi! Endonezya’ya giden müslüman tüccarların güvenirliğinden, işini en iyi en kaliteli yapan olmalarından dürüstlüğünden etkilenerek müslüman oluyor Endenozyalılar.
Müslümanlar, işini en iyi şekilde yaptığında nasıl Endenozyalılarmüslüman olduysa bugün müslümanlar, işini en iyi şekilde yaptığında Kudüs tekrar bizim olacaktır.
Aynı Selahaddin Eyyubi’nin komutanlığı en iyi şekilde yaptığında Kudüs’ü fethettiği gibi.
Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır.
Kudüs’ü en çok seven işini en iyi yapandır.
Selam ve dua ile..